devam ediyor 2a önce güncellendi
ARKADAŞLAR Bİ İLK BÖLÜMÜNÜ OKUYUN SONRA TEŞEKKÜR EDERSİZİN🤪🤪
@whoisoykuu
Okuma
41
Oy
2
Takip
3
Yorum
3
Bölüm
3
Yeni bir okul. Yeni duvarlar. Yeni yüzler. Ve hepsinden nefret etme hakkım sıfırdan tanımlanmış gibi.
Ayaklarımın altındaki taşlı yolda yürürken üzerimdeki siyah montun kapüşonunu iyice kafama çekiyorum. Saçlarım hafifçe önüme düşüyor, okyanus mavisi gözlerimi kısarak devasa demir kapıya bakıyorum. Üzerinde, kazınmış gibi duran o altın yazı gözümü alıyor:
“RAVEN ROZET LİSESİ — Sadakat Güçle Ölçülür.”
“Ne karanlık bir yer seçtik yine, Eflin,” diyorum dişlerimin arasından.
Yanımda yürüyen Eflin ise zerre umursamadan çiğnediği sakızla, “İsim havalı bence,” diyor. Gözlerini kısıp binaya bakıyor, “Harry Potter gibi ama daha suçlusu.”
Burnumdan gelen kısa bir kahkahayı bastıramıyorum. Ama bu kahkahanın arkasında bir iç sıkıntısı var. Bu okulun adı Raven Rozet Lisesi. İsminden bile belli: burada sıradan bir ders, sıradan bir teneffüs yok. Her öğrenci bir rozetle işaretli ve o rozetler kim olduğunu belirliyor.
Sarı, mavi, kırmızı, yeşil, gri, siyah… Her biri bir grubu temsil ediyor. Ve her biri bir tehlike.
Mesela sarılar — bağımlılar. Uyuşturucu geçmişi olan ya da hâlâ içinde olanlar.
Maviler — suç ağlarıyla bağlantılı çocuklar. Mafya bağlantılı, tetikçilerin torunları falan.
Kırmızılar — dövüşçüler. En sert kavgaların içinden çıkan, disiplin dosyası dolu tipler.
Yeşiller — bilgisayar hackerları, teknik zekalar.
Gri — bilgi toplayıcılar, manipülatif zekalar.
Siyahlar — henüz gruplandırılamamışlar. Serbest ama tehlikeli.
Ve biz? Biz siyah rozetliyiz. Yeni gelenler olarak hâlâ etiketlenmemişiz. Ama yakında o da olur.
Koridorlara girdiğimizde, okulun içi sanki kurgusal bir evren gibi. Herkesin üzerinde o metalik rozetlerden var. Kiminin yakasında, kiminin çantasına iliştirilmiş. Bir grup geçiyor önümüzden; gürültülü, ceketleri mavi. Eflin hemen yanımda fısıldıyor:
“Onlar mafya tayfa. Maviler. Hepsi paşa torunu gibi bakıyor.”
“Ezik gibiler bence,” diyorum. Ama aslında onları gözlemliyorum. Ne zaman gülerler, ne zaman dururlar… Tetikte olmalıyım.
Üçüncü katta, sınıfımıza ulaştığımızda içeriye girdiğimde tüm gözler bana dönüyor. Durup kalıyorum. Eflin ise umursamaz bir tavırla içeri süzülüyor.
Sınıf altı kişilik. Üç kız, üç erkek.
Ve işte onu görüyorum. Duvara yaslanmış, siyah tişörtü kollarını sımsıkı sarıyor, damarları net şekilde görünüyor. Esmer. Gözleri ela. Kollarını göğsünde birleştirmiş ve bana yukarıdan aşağıya bakıyor. Gülümsemiyor. Ters bir bakış fırlatıyor.
İşte o: Araz Yıldırım.
Okulun en sevilen çocuğuymuş. Aynı zamanda en çok nefret edilen. En çok korkulan. Ama bana göre… sadece bir ego şovu.
“Bu da eksikti,” diyor Araz, hafifçe başını sallar gibi. Sesi boğuk ama net. Sanki gelişimden rahatsız olmuş gibi. Gülümsüyorum.
“Senin kadar yer kaplamam merak etme,” diyorum. Gözlerimi ondan ayırmadan sırama ilerliyorum. Karşımda oturuyor. Zaten şansıma, elbette tam karşısına düşeceğim.
Yanımızda oturan diğer öğrenciler de tanıdık gelmiyor ama belli ki bir süredir buradalar. Biri gözlük takıyor, yeşil rozetli. Diğeri kıvırcık saçlı, gri rozetli. Kızlardan biri dövmeli, kırmızı rozetli ve diğer kız… gülümseyen tek kişi. O da gri.
“Ben Liva,” diyor o gülümseyen. Elini uzatıyor. “Hoş geldiniz. Sizi bekliyorduk.”
Eflin hemen selam veriyor. Ama ben hâlâ Araz’ın o yargılayan bakışlarının altında oturuyorum.
“Beklemeyin. Ben kimsenin hayatına dahil olmaya gelmedim,” diyorum. Sözüm Liva’ya ama gözüm Araz’da.
Araz, dudaklarını sıkıyor. Hafifçe başını yana eğip fısıldar gibi söylüyor:
“Bu kızın egosu bana rakip olacak galiba.”
“Eğer egona rakip olmamı istemiyorsan, sustuğumda konuşma.”
Bir sessizlik oluyor. Ama bir an sonra Liva, gözlerini kocaman açarak “WOAH!” diye bir ses çıkarıyor.
“Arkadaşlar, bu sınıf patlayacak. Bayılıyorum yeni gelenlere.”
Dersin başlamasıyla birlikte, sınıfa giren danışman öğretmenimiz — Bay Semih — hemen konuya giriyor. Önümüzdeki hafta yapılacak “İlk Görev” hakkında.
“İlk Görev” her yıl yeni gelen siyahların rozetlenmesi için yapılan sınav. Ama bu yıl farklı bir şey olacakmış. Bay Semih çok ciddi bir ses tonuyla söylüyor:
“Bu yılki görev… eski öğrencilerden birinin ölümüyle ilgili olacak.”
Herkes susuyor. Araz bile.
“Ceset, kamp alanında bulundu,” diyor. “Ve okul, bu ölümün gerçek sebebini bulacak kadar güçlü olanları ayıklamak istiyor.”
Gözlerimi kısıyorum. Kalbim biraz daha hızlı atmaya başlıyor. Yeni okul, yeni insanlar… ve şimdi bir ceset.
İşte şimdi işler ciddileşiyor.