Bir varmış, bir yokmuş. İyi varmış, kötüde onunla beraber var olmuş. İnsanların güzel kalplerine önce kıskançlık girmiş sonra yerini çirkinleşen arzulara bırakmış. Gücün daha önemli olduğu eski zamanlarda krallar kılıçlarını savaş için kaldırmışlar oturdukları saraylarda. Savaşın dumanı her yeri kaplamış. Hayatlar dağılmış. Umutlar sönmüş. Kan kokusu her toprağı sarmış. Toprakları ele geçirmek isteyen krallar, kraliçeler her bir masum ruhu harcamışlar. Masumlar kaçmaya çalışmış. Bazıları ormanlara sığınmış. Bazıları dağlara kaçmış. Ama savaş hiç bir zaman durulmamış. Düşen göz yaşı ve kan damlalarının sayısı çığ gibi artarken öfkeli bilgeler bir araya toplanmış. Ateş öfkelerini harlamış, deniz üzüntüleri ile dalgalanmış, toprak kuraklaşmış ve hava bir daha açmamış. Savaşın asla bitmeyen döngüsünde 4 hayvan seçilmiş. Bu 4 hayvana 4 insan bulunmuş. Hayvanlar insanlar için kurban verilmiş. İnsanlardan biri yanmış, biri boğulmuş, biri sürüklenmiş, biri gömülmüş. Kurban verilen hayvanların ruhları insanların bedeninde can bulduğunda, savaş belki de başladığından daha hızlı bir şekilde son bulmuş. Bütün bunlar birbirlerinden savaş yüzünden ayrılan kardeşlerin başına gelmiş. Savaştan zarar gören masum 2 ruh bilgelerin kirli büyüleri ile kapana kısılmışlar. Ayrılmadan önceki ve birbirlerine kavuştukları halleri asla aynı olmamış. Savaşın yiyip bitirdiği masum ruhlardan mı olmuşlar, yoksa cesaretleri ile her şeye bir son mu vermişler?

Bazı insanlar her sonun bir son olduğunu düşünürler. Aslında hiç bir son, bir son değildir bana göre. Bana göre her son bir başlangıçtır. Bir insanın sonu diğer insanın başlangıcı olabilir. Tırtılın sonu, kelebeğin başlangıcıdır mesela. Yada bir tahta yeni bir kralın geçmesi için tahta ki kralın ölmesi gerekir. Peki bir sonda iki başlangıcın olması mümkün mü?

Okulda bir salgın çıktı ve bu salgından kimseye güvenemiyeceklerini anladılar. Açlık, susuzluk, acı ,uykusuzluk... Takırdayanlar göremez ama çok hassas kulakları var. Bu salgını biri başlattı ve cezasını ağır çekicek. Ve salgını başlatan kişiye hiç bir takırdayan dokunmuyor.... O zaman başlayalım

Yuna Nyx, bir sabah uyandığında artık hiçbir şey aynı değildir. Herkes ve her şey bir aldatmaca olabilir. Yalanların içerisinde güvenebileceği tek kişi kendisidir.

Her şey içinde saklıdır

“Tanrının Uykusu”, romantik ve fantastik öğelerle bezeli bir Minsung hikâyesidir. Yeryüzünün en güçlü tanrısı Minho, düşmanı tarafından lanetlenerek taşa dönüşür ve yüzyıllarca gizli bir yerde mühürlü kalır. Ta ki Meraklı ve cesaretli olan kaşif Jisung onu bulup evine götürene kadar… Bir öpücükle mühür bozulur, ve iki farklı dünyanın varlığı, kaderin ördüğü mistik bir bağla kesişir. Aşk, güven ve sırlarla dolu bu yolculukta kalbin sesini dinlemeye hazır mısın? Ficte smut olacaktır rahatsız olan okumasın. #fluff #fantastik

İstanbul serserisi İki asini muhteşem hikayesi

Sıcak kanıyla bulanmış parmakları suratımdan bir bir kayarken "Evini bul," diye fısıldadı. "Annemler... senden gerçeği saklıyor." Öksürdü, boğazı düğümleniyor gibiydi, konuşmayı kesmesi için gözyaşlarım bir bir intihar ederken "sus" işareti yaptım. Fakat durmadı ve o günü hayatımın dönüm noktası yapan şeyi söyledi: "Babamın kasası... çamaşır... dolabında. Şifresi 1923."

Bu hikaye fantastikdir

"Geçmişin külleriyle mühürlenen bir sır, kanla yazılmış bir kader... Asel, karanlığın kıyısında yürürken, sadece düşmanlarını değil, kendi soyunu da keşfedecek. Ve bazen, gerçek olmak için yanman gerekir."

Siyahla beyazın kaderi aynıdır ikiside çok sevilir ama her ikiside rekabet icindelerdir bizde öyleydik evet öyleydik diyorum çünkü çok eskiden rekabet içindeydik biz farkettik ki biz birbirimize aitiz....

Bu kitabı yazan kişi Berildir lütfen kopyalamayın. Defne zorla evlendirilen bir kızdır. Daha doğrusu bir mafya ya satılan 24 yaşındaki bir kız..

Bir sabah büyük bir heyecanla kilometrelerce yolu aşarak arkeoloji kazısına gittim. Meğerse o heyecanım, beni oraya çeken ruhum yüzündenmiş. Orada hiç bilmediğim o evrene açılan bir kapının aralanacağını bilseydim, yine de gider miydim? Eğer o kapının beni kaçırıldığım hayatıma götüreceğini, orada ailemi, ırkımı ve aynı doğanımı bulacağımı bilseydim, yine de gider miydim? Günlerce bunu düşündüm ama artık geri dönüş yoktu. Dünya ardımda kalmıştı. Burada yaşayacak, buraya ayak uyduracaktım çünkü ait olduğum yer burasıydı. Aslında büyük bir sorunum vardı. Buranın Yöneticileri, doğduğum anda beni öldürmek istemişti. Ve hâlâ istiyorlardı. Aynı doğanımla yan yana olduğumda daha da güçlenen büyüm, onların varlığını tehdit ediyordu.

Hayatın sizi nereye götüreceği belli olmaz Lara bu koca Dünyadaki tüm Prens ve Prenseslerin arasına karışıp hepsini teker teker doğrıyacak mı acaba yoksa Drake `e kafa mı tutucak? İyi eğlenceler:)

Feza ve Mali nin aşkı Kitap orjinal olarak yazılmıştır!

İnsanlar üçe ayrılır; yaşayanlar, yaşamayanlar, yaşayamayanlar. Kanser hastası olan Yargı Yargıcı ölümü beklerken gözlerini hiç bilmediği bir evrende açar. Ölülerin arasından seçilerek geldiği bu evrende kendilerine Yaşamayanlar derler. Hâlâ Dünya`da kalanlara Yaşayanlar; ölen, ikinci şansı hak eden ama büyü gücü uyanmamış kişiler ise Yaşayamayanlar`dır. Yaşayanların arasında olmak için vücudunda grup sembolünün belirmesi gerekir. Bu durum geciktikçe tedirgin olan Yargı hiç beklenmedik bir şeyle karşılaşır; Dünya`da hiç aşık tatmamıştır çünkü ruh eşi Yaşamayanlar`dadır. Ölerek kurtulamazsınız Yaşamayanlar`a hoş geldiniz.

Yukarı baktığınız zaman gördüğünüz ilk şey ya etrafında bulutların yer aldığı güneş ya da yıldızlarla size sanat eseri sunan aydır. Aykız, gözlerini açıp yukarıya baktığında ilk gördüğü ay ışığı sayesinde seçebildiği soluk birer çift göz olmuştu. Doğduğu gün, annesinin ona bıraktığı mirası taşıyamayacağının farkında bile değildi. Seneler boyunca ağabeyi ile bir yerde kapana kısılmış şekilde korunmak için eğitimler gördü fakat bu eğitimler onu gerçek dünyaya hazırlamamıştı. Kendini yer altındakiler-den değil de gerçek dünyadakilerden koruması gerektiğini ona hiç kimse anlatmamıştı. Yirmi iki yaşında her şeyin alt üst olduğu gün gelecekti. Ruhu yeniden doğacak gerçek benliğini kazanmak için büyük bir mücadele etmek zorunda kalacaktı. Savunduğu, inandığı ve güven duyduğu hayatı bitecekti. Yerini hiç tanımadığı duygular alacaktı. Merak ettiği her şey onun başına bela olabilirdi ve cevaplarını almak için dikenli yollardan geçmesi gerekecekti. Bu yolda ona yardım edende olacaktı, ayağını kaydırmak isteyende. Aykız, bu yolda ilerlerken hayatta kalabilecek miydi? Kontrolsüz gücünü içinde hapsederek ne kadar ileriye gidecekti? Tüm hakları saklıdır. Çalıntı, alıntı vs. durumlarda adli işlem başlatılacaktır.

Mina, zorbalıkla ve yalnızlığıyla dolu bir dünyada hayatta kalma mücadelesi verirken, vampirlerin ihanetinin yarattığı düşmanlıkla yüzleşmek zorundadır. Umut arayışı ve gizemli bir portalın peşinde koşarken, kendi kaderini şekillendirecek kararlara yönelir. Ve Vamafia`da ne olduğu bilinmeyen varlıklarla hayatta kalma mücadelesi verir. (Arkadaşımın kitabıdır.)

Ateş.. sıcak ve yakıcıydı. Gözleri gözlerimle her buluştuğunda kehribar çemberlerinden içime akan tuhaf his neydi bu sahi ? Ben bu büyülü dünyada neydim neden burdaydım. Bu ateş gibi gözleri olan adam benim düşmanım mıydı ?

Melis gerçek ailesini bulabilecek mi? ... BU BİR FANTASTİK GERÇEK AİLEM KURGUSUDUR. EĞLENCE AMAÇLI YAZILMIŞTIR.

Bu kitabı keyfiyen yazıyorum zorunlu değil okumak isteyen okusun kendi tarzında yazıyorum

Bir sihirbazın gizemli dokunuşları, güllerin fısıldadığı sırlar ve ışıltılarla çevrili bir dünya... Pekin, sıradan bir sihirbaz değil; çocukların yüzünü güldüren, hayallerini süsleyen ama kendi ruhunu sessiz bir gölge gibi taşıyan bir adam. Algın ise kaderin acımasız oyunlarından kaçarken, sihirbazın hayatına giren genç bir öğretmen. Onların yolları, karanlık bir gecede kesiştiğinde, bu tren yalnızca bir ulaşım aracı olmaktan çıkar; sırlarla örülü bir kader düğümü haline gelir. "Pekin`in Treni", yalnızca fantastik bir yolculuk değil; arkadaşlık, cesaret ve kendini keşfetme üzerine yazılmış bir masal. Her sahnesinde bir damla sihir, her sayfasında bir kalp atışı saklı. Biletinizi alın... macera yeni başlıyor❣

“Royal Academy’e hoş geldin, diana sindrella” dedi beyaz üniformalı adam. Şaşkınlıkla anlık olarak yaslandığım beyaz korkuluklardan sırtımı çekip “Ne dediniz bana, ben bir sindrella mıyım?” Diye sorduğumda sorum havada asılı kalmıştı. Etrafımızı saran kalabalıkta benim gibi şaşkın olmuşlardı ama benim gözlerim tek bir kişiye bakıyordu. Bana özlem ve derin sevgiyle bakan cam mavisi gözlere…

“Derin Zifir, tanrıların hükmünden bağımsız doğmuş bir kızın, Sidra’nın hikayesi. Yusufçuksuz dünyaya gelmesi, onun lanetli mi yoksa özgür mü olduğunu sorgulamasına neden oluyor. Ancak bu sadece başlangıç. Cangıl’ın karanlığında tanrıların sesi yankılanırken, Sidra kendi kaderini yazmak zorunda. Özgürlüğün bedeli ne kadar ağır olabilir? İşte bu, kitabın asıl sorusu.” Tanrıların bile yanılabildiği, özgürlüğün tatlı bir yalan olabileceği, kaderinse baştan yazılabileceği bir dünya düşün. İşte orada, Sidra var. Yusufçuksuz doğmuş, yani kurallara ait olmayan biri. Peki, böyle bir dünyada özgür olabilmek mümkün mü?” Sidra, hiçbir zaman ait olamadı. Yusufçuksuz doğan ilk insan olarak, onu koruyacak bir kanat bile yoktu. Ama belki de asıl laneti buydu: Özgürlük. Sınırları olmayan bir dünyada kaybolmak… Ya da kendi yolunu kanla, küle ve unutulmuş hikâyelerle çizmek. Tanrının bile tereddüt ettiği bir kaderin içinde, Sidra ya kendini bulacak ya da her şeyi yok edecek.

🔅 Kitapda yetişkin içerik unsuru, argo, şiddet ve psikolojik şiddet içermektedir ona göre okumanızı tavsiye ederim. Yeni yaşının uğur getirmesini beklerken lanet getireceğini bilemezdi Fiorella, geçmişte yapılan hatanın bedellerini de kaderine işlenip yaşayacağını da. Doğum günü balosunda tanıştığı dedektif ile hem babasının ölümünü hem de şehrine inen bu garip yaratıkların peşine düşerler. Ama bilmedikleri bir şey vardı ki bu yolda sadece gizli sırlar yoktu, birbirini katletmeye hazır büyücülere ve cadılara rastlayacak, aslında kendisininde onlardan biri olduğu ortaya çıkacaktı. Nereden bilebilirdi ki dedektifle geçmişiyle kaderinin bağlantılı olduğunu. Belki de bu yolculuk sadece lanet için değildi?