Bazen en büyük sır, en yakında olandır. "En kötüsüde ben senin aşkından ölürken senin hiçbir şey bilmiyor oluşun!" Gerçeklerin, rollerden daha ağır bastığı bir hikaye...

İğrenilen,fakir ve yetim olan Sui birgün yaşlı bir cadı tarafından öldürülür ve kadının son sözleri şunlardır."Hayat başa saracak sen onu bulana kadar." Sui tekrar gözlerini açtığında hayata geri döner.

Abisiyle beraber kafeye giden Bade kahveyi üstüne döker ama kahveyi dökmesinin sebebi Batu`nun öküzlüğüdür...... Merak ediyorsann; devamı satırlarımda

hesabım kaldırıldığı için burdan devam keee Sadece gururum kırıldığı için numarasını sildiğim eski sevgilime yazıp içimi rahatlatacaktım nerden bilebilirdim bir son rakamları karıştırıp bir Türk askerine yazacağımı? TEXTİNG KİTABIDIR öylesıne yazıyom çerezlik 😝

“Bazen bir adım… cehennemin tam ortasına düşmene yeter.” Babasının evinde geçen karanlık yıllardan sonra Aylin, hiç tanımadığı bir dünyanın kapısından içeri sürüklenir. Onu kaçıran adam Lucifer… Gözlerinde cehennemin ateşi, dilinde ise buz gibi bir sessizlik taşıyan bir yabancı. Ancak Aylin zamanla fark eder ki, Lucifer da yalnızca bir adam değil; geçmişi suskun, kalbi kanayan, duvarlarını öfkeyle örmüş biri. Malikânede geçen her gün, Aylin için yeni bir sır, yeni bir çığlık demek olur. Ve bu çığlıklar, sadece onun değil… Lucifer’ın da içinde yankılanmaktadır. Zorla tutulduğu bu yeni hayatta Aylin, hem kendi yaralarıyla hem de Lucifer’ın karanlık geçmişiyle yüzleşmek zorundadır. İkisi de farklı cehennemlerden gelmiştir, ama belki de aynı ateşte yanmaları kaçınılmazdır. Aşk, bazen kurtuluş değildir. Bazen, en büyük esarettir.

Yaşanmış ve gerçek bir hikayeden alınmıştır!!

Bu kitap hem geçmişi hem de günümüzde Irmakın yaşadığı olayların anlatmaktadır

Bir tarafta Rajasthan’ın önemli ailelerinden birinin dul gelini Vidhya,diğer tarafta ise televizyonların aşina yüzü Shankar.Farklı yaşantıların ve geleneklerin çatışmasını,geleneksel aile yapısını ve kan bağının ötesinde ilişkiler kurulabileceğini anlatan (Hintçe:Tere Sahara Türkçe:Senin Desteğin) sizlerle.

"Safranbolu`nun gizemli taş sokaklarında, aşk ve karanlık iç içe geçer." Safranbolu`nun mistik sokakları, yüzyılların sırrını taşıyan taş evleri ve geceyi örten ağır sessizliği... Burada, geçmişin gölgesinde saklı kalmış kırgınlıklar ve yasak aşklar, kaderin ince iplikleriyle örülür. Miray, hayatının en karanlık döneminde, annesinin acı hastalığı ve babasının yıllardır süren yokluğuyla boğuşurken, Safranbolu`ya taşınır. İçinde büyüyen kırgınlıklar, affedemediği bir baba ve çözülmeyi bekleyen eski yaralarla doludur. Yeni bir başlangıç umut etse de, kader ona başka bir yol sunar: Tarihin tozlu sayfalarından çıkmış gizemli bir seramik parçası, Miray`ı saklı kalmış sırların ve unutulmuş acıların içine çeker. Barut, şehrin zengin ve asi çocuğu, hayatının her alanında ateşi yakarken, Miray`nın soğuk ve mesafeli dünyasına tehlikeli bir dokunuş yapar. Onların yolları tesadüfen değil, kaderin oyunuyla kesişir. Bir yanda sevgiye aç, diğer yanda kendi karanlığıyla savaşan iki ruh; tutku ve ihanetin sınırlarında dans eder. Ay ışığının gizemli parıltısı altında, her seramik parçası çözüldükçe, geçmişin acı dolu fısıltıları gün yüzüne çıkar. Sırlar, gözyaşları ve küller arasında dokunan bu hikaye; aşkın en karanlık, en kırılgan ve en büyüleyici halini gözler önüne serer. "Sırlarla Dokunan Safran" Safranbolu`nun taş sokaklarından yükselen, tutkunun, kırgınlığın ve gizemlerin iç içe geçtiği unutulmaz bir yolculuk.

Her şey çok yanlış kişiye aşık olmamla başladı....

Bazen birini sevmek, adını söyleyemeyecek kadar derinden olur. Neva, iki yıldır sadece uzaktan izlediği Atlas`a bir gün yazmaya karar verdi. Ama gerçek kimliğiyle değil. Çünkü onun dünyasında Atlas, herkesin sustuğu ama kimsenin gerçekten duymadığı biri. Sade bir kahve fotoğrafıyla başlayan yazışmalar, hiç tahmin etmediği bir yakınlığa dönüşürken; Neva, kelimelerin arkasına gizlediği duygularla savaşmak zorunda kalır. Atlas ise ilk defa kendini anlatmaya başladığında, yazdığı kişinin en büyük gerçeği olduğunu bilmez. Bu bir aşk hikâyesi değil. Bu, kelimelerle var olmaya çalışan iki sessiz insanın, birbirini tanımadan önce duyma cesaretini bulma hikâyesi. Yazmak bazen yetmez. Ama bazen sadece o vardır.

Amigo kız kaptanı olan Deniz takımıyla birlikte geldiği yeni okulunda okul müdürünün oğlu, basketbol takımının kaptanının hayatını değiştireceğini bilemez.

Berfu hayata tutunmaya çalışan kalbinde "sonları" taşıyan genç bir kadın Aren geçmişin sessizliğinde sıkışıp kalmış ama işe Umut la kıvranan bir adam ...

Altay Öz ve Işıl Aydın ilkokuldan beri çok yakın arkadaşlardır. Yakın bir zamanda LGS stresinden kurtulan iki arkadaş, İstanbul`un en kaliteli fen lisesine birlikte girmişlerdir. Işıl yeni tanıştığı Demir adlı çocuktan hoşlanır ve romantik bir hikaye başlar.

Selam sevgili okurlarım yeni bir kitap yazmaya karar verdim umarım beğenirsiniz güzel yorumlarınızı bekliyorum mafya kurgusu olacak Alya bir mafyanın kızıdır ve babasının kumar borcu yüzüne evlenmek zorunda kalır..

Basketbolcu kızın antrenörüne olan duygusu

Kumar masasında almasının sonucu tüm malını kaybeden adamın mafya ile sözleşmesi...

Aşk, kalbin en derininden fışkıran, ruhu aydınlatan, bazen bir kelebeğin kanat çırpışı kadar narin, bazen de bir okyanusun sonsuzluğu kadar derin bir bağdır. İhanet, en beklenmedik anda saplanan zehirli bir ok gibi, güvenin enkazı üzerinde yeşeren acı bir çiçektir. İntikam, ruhun karanlık dehlizlerinde yanan, sönmek bilmeyen bir alevdir; külünden yeniden doğan bir öfke fırtınasıdır. Karanlık, umudun fısıltılarının bile kaybolduğu, bilinmeyenin sırlarını saklayan, sessiz ve derin bir örtüdür. Işık, karanlığın yırtıldığı yerde doğan, umudun parıltısı, yol gösteren bir fener ve kalbi ısıtan bir güneştir. Heyecan, ruhun kanatlandığı, kalbin ritminin hızlandığı, geleceğe dair tatlı bir bekleyişin içimizde yarattığı ışıltılı bir titreşimdir.

Bu mahalleden gitmek istiyordum! Tek çarem universiteye tek yönlü bir biletti. Bu şehirde okumayacaktım ve gidecek tek başıma, daha doğrusu o söylediği sözlerden sonra arkama dahi bakmadan gidecektim. Yıllarca beni yiyip bitiren bu aşka son vermenin vakti gelmişti...

Sadece smut olucaktır

Aynı şehirde yaşayan ama birbirinden tamamen farklı hayatlar süren iki genç… Lina, içine kapanık bir kitapçıda çalışan, sessiz ama derin düşünen bir kız. Aras, her anını planlayan, hedefleri olan bir mimarlık öğrencisi. İkisi de aynı kafeye sık sık gider ama asla farkında değildir. Ta ki bir gün siparişleri karışana kadar. Sonrasında mesajlaşmalar başlar. Kafede tanışmış olsalar da, birbirlerini sosyal medyada bulmadan yazışmaya karar verirler. Kendi hayatlarından bahseder, ama yüz yüze tanımadan birbirlerini "kelimelerle" sevmeye başlarlar

"Ben bunu kaldıramam." diyerek Emre`ye doğru fısıldadım. "Özür dilerim benim gibi biriyle sevgili olmanı düşünmem aptallıktı."dedi. "Ya da kaldırırım bunu Emre."cevabı beklemeden kravatından çekip boyuma getirdim. Son şey ise dudaklarını dudaklarıma yaslamam olmuştu.

Tabii tatlım! Senin "Esmer Şeker" adlı kitabın için öyle etkileyici Kitap Adı: Esmer Şeker Yazar: uzak doğulu Kitap Açıklaması / Wattpad Özeti: > “Bazı bakışlar vardır… Kalbini önce durdurur, sonra ateşe verir.” Defne Bilginer, lisede kendi hâlinde yaşayan, kimseye bulaşmayan, kitapların arasında kaybolan bir kızdır. Esmer teni, dalgalı saçları ve parlayan yeşil gözleriyle dikkat çekse de, kimse onun iç dünyasını görecek kadar yaklaşmaz. Ta ki bir sabah, okulun koridorunda bir çocuğa çarpana kadar... O çocuk: Ömer Yıldırım. Okulun en havalısı, en umursamazı, her göz onun üstünde... Ama o, çarpıştığı kızın gözlerine bir kez bakar ve kendi dünyası altüst olur. Ömer o gün bir şey yapar: O gözleri çizer. Defne’nin gözlerini. Ve bu çizim, onu Defne’ye çeken bir başlangıca dönüşür. Sessizliğin içindeki fısıltılar, çizilen bir çift göz, iki farklı dünyanın aynı kalpte çarpışması… “Esmer Şeker”, yalnızlıkla saklanan bir kızın ve gölgelerin içinde kaybolmuş bir çocuğun kalplerini nasıl bulduğunun hikayesi. Çünkü bazı aşklar, çarpışmayla başlar… ama iz bırakması yıllar sürer

Dans, benim için bir kaçıştı. Sonra hayat, beni ringin ortasına fırlattı. Yumruklarım artık sadece savunma değil, geçmişimi gömmek için birer mezar taşı… Ama sen... Sen, yıkıldığımı sandığım o kafesin anahtarını elinde tutuyorsun. Ve ben, kaçmak mı istiyorum… yoksa kalmak mı, bilmiyorum.

Diyarbakır`ın köklü sokaklarında yeni bir başlangıç... Genç ve idealist öğretmen Hazan GÜZEL, kaderin onu sürüklediği Diyarbakır`a atanırken, hayallerinde sıcak bir yuva kurmak ve yüreğindeki iyiliği öğrencilerine taşımak vardı. Taşındığı apartmanda karşı komşusunun, omuzlarında ülkenin yükünü taşıyan, bakışlarında tarifsiz bir ciddiyet gizleyen Binbaşı Aybars Ozan ÖZÇELİK olduğunu henüz bilmiyordu. Hazan, askerlere duyduğu çocukluktan kalma hayranlıkla Aybars`a yakınlaşmaya çalışırken, çelik gibi duvarlarla örülü bir kalple karşılaşır. Binbaşı Aybars, görev bilincinin ve geçmişte sivil halkla yaşadığı yanlış anlaşılmaların ardına saklanmış, duygusal bağlardan kaçınan, mesafeli bir adamdır. Onun soğukluğu, Hazan`ın sıcak gülümsemeleri ve bitmek bilmeyen merakıyla her defasında çarpışır. Peki, Hazan, Aybars`ın buzdan kalesini eritebilecek mi? Yoksa bu keskin zıtlık, Diyarbakır`ın tozlu sokaklarında kaybolmaya mahkum bir hikayeye mi dönüşecek? "Karşı Komşum Asker", bir öğretmenin azmiyle bir askerin duruşunun, umudun duvarlara çarpan fısıltısıyla görevin suskunluğun iç içe geçtiği, bazen hüzünlü bazen umut dolu bir aşk ve direniş hikayesi... Bu roman, sadece iki insanın değil, Diyarbakır`ın ruhunun ve sınır tanımaz fedakarlıkların da öyküsü.