devam ediyor 2g önce güncellendi
Paralel 3 bölüm yüzleşme
@_sessiz_bir_yazar
Okuma
0
Oy
0
Takip
0
Yorum
0
Bölüm
0
Sabahın erken saatlerinde, Selin evinin sessizliğini terk ederek, günün karanlık ve soğuk havasına adım attı. Bugün diğer günlerden farklıydı. Gözleri, geceyi ve Kaan’ı düşünerek uyanmıştı; dün akşam ona söyledikleri sözler, hala kulaklarında yankılanıyordu. Kaan, ona yaklaşmış ama sonrasında her zamanki gibi duvarını örmüştü. Duygusal olarak bir adım atmaya başlamıştı, ama ardından geri çekilmişti. Selin, Kaan’la arasında sürekli bir çekişme yaşadığının farkındaydı. Bir yanda onu seviyor, ona yakın olmak istiyordu; diğer yanda ise bu yaklaşımın getirdiği soğukluk ve mesafeyle sarsılıyordu.
İçindeki huzursuzluk, Selin’in adımlarını ağırlaştırıyordu. İstediği gibi bir başlangıç yapamamıştı, ya da belki de doğru anı beklemek için zaman harcıyordu. Ama bir şey kesinlikle belliydi: Kaan’a yakın olmak, hem en büyük arzusuydu, hem de en büyük korkusuydu. Gözleri, sabah güneşinin ışığıyla bile bulanık hissediyordu; korku ve endişe karışmış, birbirine geçmişti. O sabah ofis yolunda, içindeki bu karışık duygularla savaşıyordu.
Selin ofise vardığında, etrafındaki her şey rutin gibi görünüyordu. Çalışma arkadaşları, ofisin tanıdık havası; her şey normaldi. Ama Selin’in iç dünyası oldukça farklıydı. Her adımda, her an bir şey eksikti. Kaan’la ilgili düşünceler, kafasında sürekli bir yankı gibi çınlıyordu. O soğuk bakışlar, kimseye göstermediği tarafı, korkutucu derecede mesafeli tavırları… Bu iki insan arasındaki bu çelişkili ilişki, giderek daha da karmaşıklaşıyordu.
Selin, kahvesini alırken, Kaan’ın ona yazdığı mesajı hatırladı. “Bugün seni görmek istiyorum. Beni öğleden sonra arar mısın?” Kısa ve netti. Ama işte bu netlik, Selin’i daha da huzursuz ediyordu. Kaan’ın, ona yakın olma isteği, bir şekilde gizli bir tehditle karışıyordu. Selin bu mesajı okuduğunda, içinde bir şeyler kıpırdadı. Onu görmek istiyordu, ama aynı zamanda da endişeleniyordu. Bu ikilem, onu neredeyse deli ediyordu.
Düşüncelerinin içinden sıyrılarak, bilgisayarına yöneldi. Ancak gün boyu o mesajı tekrar tekrar düşündü. “Beni neden görmek istiyor? Ne değişti ki?” Bu sorunun cevabını bulamıyordu. Kaan’ın değişik davranışları, onu bir o kadar cezbetmişti, ama o aynı zamanda her an daha da kaybolmuş hissediyordu. Kaan’la her karşılaşma, bir tür savaş gibiydi; kimin kimin üzerine hakim olacağını bilmeden oynanıyordu. Ama bir şekilde Selin, Kaan’a bağlıydı, ve bu bağ, her geçen gün daha da güçleniyordu.
Öğle vakti geldiğinde, Selin, Kaan’ın ofisine doğru yola çıktı. İçindeki karışıklık büyüdü. Kaan’a yaklaşırken, bir yanda onunla yüzleşme isteği vardı, diğer yanda da her şeyin bir an için çözüme kavuşturulamayacak kadar karmaşık olduğu düşüncesi vardı. Kaan’ın soğukluğu ve mesafeli tavırları, bir tür koruyucu kalkan gibi, onu ne kadar incitirse, o kadar güçlü hissettiriyordu.
Kaan’ın ofisine geldiğinde, her şey sanki bir film sahnesi gibiydi. Kaan’ın masasına otururken, aralarındaki hava ağırlaşmıştı. Kaan, gözleriyle ona bakıyordu, ama bir o kadar da soğuk bir mesafe vardı. Selin, bir an içindeki kaygıları bastırmaya çalıştı, ama her şey ters gidiyormuş gibi hissediyordu. Kaan, ona hiçbir şey söylemeden birkaç saniye sessiz kaldı. O an, Selin her şeyin çözülmesini, bir şekilde bu zor ilişkiden çıkmayı, Kaan’ın tüm duvarlarını yıkmayı diledi.
Kaan: “Selin, neden bu kadar çekingen davranıyorsun?”
Kaan’ın sesi, her zamanki sertliğinden farklı değildi. Ama içinde bir şeyler farklıydı. Bu, bir kırılma anıydı.
Selin, derin bir nefes alarak, karşısındaki adamın gözlerine odaklandı. O gözlerdeki yalnızlık ve mesafe, ona hem yabancı hem de tanıdık geliyordu. “Kaan, seninle olmak… gerçekten ne anlama geliyor?” dedi, sesi titriyordu. Bu soru, belki de her şeyin başlangıcıydı. Aralarındaki ilişkiyi sorgulayan, onları bir noktada birbirine bağlayacak ya da tamamen ayıracak bir soruydu.
Kaan, yüzünde hiçbir değişiklik belirtisi göstermeden, ona bakmaya devam etti. Bir an, gözlerinde beliren o geçici kırılma, Selin’in dikkatini çekti. Ama Kaan, hemen toparlanarak, tekrar soğuk bir şekilde konuştu.
Kaan: “Seninle olmak, ne zaman istediğimiz bir şeyse, o zaman anlamlı olur. Ama biz farklı dünyaların insanlarıyız, Selin. Bu kadar karmaşık olmamalı.”
Bu sözler, Selin’in kalbini sızlattı. Kaan, her zamanki gibi duvarlarını örerek ona bir mesaj vermeye çalışıyordu. Ama Selin, bu defa geri adım atmayacaktı. İçindeki duygular, ona cesaret verdi. “O zaman, ne yapmalıyız? Bu çekişme, bu mesafe… Nereye varacak?” diye sordu, sesi daha kararlıydı.
Kaan, bir süre sessiz kaldı. Sonra, yavaşça ve derin bir nefes alarak, “Bilmiyorum, ama belki de en iyisi, birbirimize doğru yaklaşmamız.” dedi. Gözlerinde bir kırılma vardı, ama o hala aynı mesafeyi korumaya çalışıyordu.
Selin, bu anı düşündü. Kaan’ın bu itirafı, ona bir umut ışığı vermişti, ama aynı zamanda daha fazla soruya yol açıyordu. Bu ilişkideki belirsizlik, bir yanda ona çekici geliyordu, diğer yanda ise korkutucu…
Selin: “Belki de… Belki de biz birbirimize daha yakın olmalıyız. Ama o zaman… gerçek anlamda yakın olmalıyız, Kaan.” dedi ve sessizlik, ikisinin arasında bir köprü gibi kuruldu.
Kaan, bu sözler karşısında hiçbir şey söylemeden, sadece ona baktı. O an, ikisi de birbirinin iç dünyasında kaybolmuştu. Ama bir şey kesindi: Bu ilişkideki mesafe, sonunda bir şekilde kapanacaktı. Ya birbirlerine daha yakın olacaklardı, ya da her şeyin sonu gelecekti.