[ leeminho ] - Etiketin'de Kitap Listesi
devam ediyor 3g önce güncellendi
lovGover
@chserm.j
Okuma
37
Oy
13
Takip
2
Yorum
31
Bölüm
4
gündüz normal iki iş arkadaşı olan han jisung ve lee minho, bir gece ansızın birlikte olmuşlardı. sanıyorsunuz ki, sadece bir gece… ancak asla bir gece ile kalmamıştı. sabah mahkeme salonunda, adalet sarayında birbirleriyle resmi şekilde konuşurken aynı günün akşamında birlikte oluyorlardı. bu birliktelikleri saatlere sığamayınca, günlere devretmişlerdi…
ertesi sabah neden ilişkilerine devam etmiyorlardı peki? ya birisi sarhoşluktan hatırlamıyordu, ya jisungun utangaçlık krizleri tutup tek kelime edemiyordu, ya iş yoğunluğundan vakit bulamıyorlardı ve dahası…
bahaneler desenize.
bu imkansız gibi görünen ilişkileri, ne zaman sağlıklı bir ilişkiye dönüşecekti?
ikisi de gece nefes nefeseyken, “biz imkansızız” demeye son verdiklerinde mi?
kim bilebilir ki…
lovGover by chserm.J
devam ediyor 4g önce güncellendi
Camdan Hayaller
@gecekusud
Okuma
175
Oy
83
Takip
8
Yorum
233
Bölüm
17
Yine saat gece yarısı olduğu için kimsecikler yoktu ortada. Asansör için köşeye döneceğim sırada duyduğum seslerle korkarak hemen geri çekildim. Duvara yaslandım.
Gece gece 2 erkek görmek korkutmuştu. Ah, oysa hastanedeyim. Neden korkuyorsam? Kendimi toplayıp çıkmak için hamle yaptım. Ancak bu sefer duymuş olduğum kelimelerin beni ilgilendirdiğini anlayarak yeniden duvara yapıştım. Kulaklarımı kabartıp onları dinlemeye başladım.
Nefes nefese bir genç, sırtı bana dönük olan gencin önünde, elleri dizlerinde hem soluklanıyor hem de anlatıyordu.
"Kameralara bakamadık. Bakamayız da. İçerideki güvenlikler sağlamlar. Koca hastanede nasıl arayacağız o kızı? Ben yüzünü de görmedim. Onu bir tek sen gördün."
Sırtı bana dönük olan genç sinirlendi.
"O kızı ne olursa olsun bulmalıyız. O defteri almamız lâzım."
Karşısındaki onu onaylayarak başını salladı. O genç, bir kere daha söze girdi.
"Bulduğunda yaşatma. Defterdekileri okumuş olma ihtimalini göz ardı edip kendimizi riske atamayız."
Korku içerisinde gözlerimi irileştirdim. Boşta olan elimi ağzıma kapattım. Defter... Kız... Bahsettikleri kız bendim! Resmen öldürme emri vermişti bu manyak!
Minho... Ya ona bir şey yapmaya kalkarlarsa? Defter odadaydı. Ya defteri bulurlarsa ve Minho`nun okuduğunu düşünüp onu öldürürlerse?Hayır!
Arkama döndüm ve temkinlice çekilip bir müddet sonra hızla koştum. İlerideki merdivenlere yönelip birer birer çıkmaya başladım.
Bacaklarım şimdiden iflas etmişti. Odanın olduğu kata çıktığımda artık bacaklarımı hissetmiyordum. Sadece burnumdan nefes almak yetmiyor, ağzımdan da nefes alıyordum. Kalbim ağzımda atıyordu.
Az kaldı diye içimden kendimi tembihleyerek yine hızlandım. Odaya âdeta dalarak girince Minho yatağında hızla doğruldu.
Beni, daha doğrusu hâlimi görünce yüzü düştü.
"Jae Hee! Ne oldu?! İyi misin?!"diye sordu. Korkuyla yanına ilerledim.
Yatağın başına gelerek dizlerimi kırdım. Ellerimle yatağın kenarını tutunup düşmemek için destek aldım. Minho endişeyle bana bakmayı sürdürüyor ve benden bir cevap bekliyordu.
Panik yüzünden ağlamaklı çıkan sesimle anlatmaya başladım.
"Minho polisi aramalıyız! Sanırım başımız dertte. Hatta ben! Benim başım dertte. Gitmeliyim buradan!"
"Jae Hee sakin olup neler olduğunu anlatır mısın?"
"Minho defter! Defterde her ne varsa hiç iyi şeyler değil! Beni ve defteri arıyorlar! Aşağıda onları konuşurken duydum. Beni... Defterdekileri okuma ihtimaline karşı öldüreceklerini duydum! Sadece beni hatırlıyorlar. Seni de riske atamam!"
"N-ne diyorsun sen Ja Hee? Dur bekle! Kuzenim polis benim. Onu arıyorum hemen. Hiçbir yere gitmek yok. Seni bırakmam."
Güzel gözleri bu sefer güven vermek istercesine bakıyordu gözlerime. Ayaklarını sarkıtacağını anladığım an ayağa kalktım. Ayaklarını sarkıttı ve terliğine ayaklarını geçirerek leptobunun yanında olan telefonunu eline aldı. Hızla birini aradı. Çok geçmeden çağrısı cevaplandı ve konuşmaya başladı.
"Hyunjin! Acilen hastaneye gelebilir misin? Ama çok acil. Ölüm kalım meselesi. Gelince görüşürüz. Tamam, bekliyorum. Lütfen çabuk ol."
Telefonu kapatıp eski yerine koydu. Yavaş adımlar atarak karşıma geçti.
Gözleri bu sefer âdeta yalvarıyordu.
"Ağlama ne olur? Seni böyle görmek istemiyorum."
Ağlıyor muydum?
Ellerimi yanaklarıma attığımda hissettiğim ıslaklıkla ağladığımı fark ettim. Hemen ellerimin tersiyle yanaklarımı, gözlerimi sildim.
Uzun koltuğun karşısındaki orta sehpanın üzerine koyduğum defteri elime aldım. Yeniden Minho`nun karşısına geçtim.
"İçinde bu kadar önemli olan ne var bilmiyorum. Ama cebimden çıkan not şaka değildi. O çocuğa bir şey olmuş mudur Minho? Bana çarptıktan sonra gözlerime yalvarırcasına bakmıştı. O bakışlar... O not... Bunu nasıl şaka zannedebilirim ben? Ya ona bir şey olduysa?"
"Korkma Jae Hee, hiçbir şey olmayacak." dediği anda kapı tıklatıldı. Korkuyla ikimiz de kapıya baktık. Kapının arkasından biri seslendi.
"Müsait misiniz efendim, girebilir miyim?!"
Bu ses aşağıda bana sırtı dönük olan, öldürülmem için emir veren kişinin sesiydi!
...
devam ediyor 2h önce güncellendi
LYCORİS RADİATA / MinSung
@rainrainrinn
Okuma
323
Oy
100
Takip
12
Yorum
147
Bölüm
9
Odanın sol tarafından koyu tonlarda bir tane sandalye getirdim ve tam karşısına yerleştim. "Kendini tanıt, sarışın."
Başını yerden kaldırıp saniyesinde, "Senin gibi katilllerin yakalanmasına yardımcı olan, bir dedektifim." diye yanıtladı.
ꕥ ꕥ ꕥ
Neden yapıyorsun bunları?" diye sordu. Sesi öfke ve çaresizlikle doluydu.
"Sanat için, dedektif," diye yanıtladım sakin bir şekilde. "Her bir cinayet, karanlık ve güzelliğin eşsiz birleşimi. Sizler sadece birer araçsınız... Bu gösterinin bir parçasısınız." dediğimle gözlerini sıkıca yumdu.
...
°Seul`ün en iyi dedektiflerinden, Han Jisung. Güney kore`nin acımasız seri katili, Lee Minho.
°°Bu fic argo sözler, küfür, kışkırtıcı unsurlar ve 🔞 içerikler vb. İçermektedir.
°°°dark romance
(Lycoris Radiata, Japonya başta olmak üzere çoğu ülkede ölümü temsil eden çiçek olarak bilinir. Kırmızı örümcek zambağı veya Lycoris Radiata olarak bilinir.)
devam ediyor 1a önce güncellendi
Lost.
@chserm.j
Okuma
25
Oy
10
Takip
1
Yorum
2
Bölüm
4
burası bildiğiniz askeri üslerden değil, burada düşmanınıza karşı savaşmak yerine sizi aynı soydan olduğunuz, hatta can kardeşim diyebileceğiniz insanlara karşı savaştırıyorlar… anlarsınız işte: küçük yaşta alıkonmuş ve leelerin kendi doğrularına göre yetiştirdikleri çocuklar.
han jisung… o çocuklardan sadece biri…
Lost.
devam ediyor 1h önce güncellendi
Gece Mızrağı, Minsung
@nvuusa
Okuma
491
Oy
121
Takip
23
Yorum
105
Bölüm
11
Polisin bile çözemediği bir tehtit ve o tehtiti çökertmeye çalışan devasa bir birlik. Minho ve Han lise yıllarında tanışan yakın arkadaşlardı. Bu arkadaşlık Minho`nun sırra kadem basması ile bir anda biter. Uzakta olan Han ise hayatına devam etmekten başka birşey yapamaz.
Bir gece ise aniden evine giren 3 adam ile hayatı bir anda değişir. Minho`nun hayatını yakından görür. Neden gitmek zorunda kaldığını anlar ve olayların yani tehlikenin tam merkeze yerleşir. Minho ise onu korumak için herşeyi yapacaktır. Gerekirse hayatından gerçekten çıkacaktı. Peki sonunda ne olacak? Her hikaye gibi mutlu mu bitecekti yoksa farklı bir son mu olacaktı?
•
Sessizlik.
Ev tamamen karanlık. O sırada dışarıdan ayak sesleri geldi. Düşman çok yakındı. Dışarıdaki sesler bir süre durmuştu ve sonra ses kesilmişti. Şimdilik güvendeydik ama o anda koridorda biri beliriyor. Elinde bir sopa vardı.
Karanlıkta benimle göz göze geldi. Bir anlığına sopalı adam donup kalmıştı. Bu bir yabancı değildi ve şimdi silahımı doğrultmuş ona bakıyordum.
Silahımı kaldırmıştım ama tetiğe basmayacaktım. Jisung`da elindeki sopayı daha sıkı kavramıştı.
Sessizliği bozan ilk kişi bendim. "Sen."
Jisung kaşlarını çatılmış bize bakıyordu. Belli ki bunu hayal bile etmemişti. Kim bilir kaç kez sohbet etmiştik ama bir gün aniden mesajlar kesilmişti. Bir anda ortadan kaybolmuştum. Şimdi ise onun evinin ortasında, kanlar içindeki adamlarımla duruyordum.
Angst Değildir
tamamlandı 3a önce tamamlandı
Baş Belası // Stray Kids
@gecekusud
Okuma
3.57k
Oy
458
Takip
32
Yorum
196
Bölüm
69
Annesini takip eden yavru bir ördek gibi o nereye giderse ben de arkasından oraya gidiyordum. Aynı zamanda çenem de boş durmuyor, sürekli ismini üst üste söyleyip duruyordum.
O ise beni hiç tınlamıyor, yoluna devam ediyordu.
"Minho?"
"Minho?"
"Minho?"
Artık bezsin de arkasına dönsün, yüzüme baksın diye bu gıcıklığı yapıyordum ama ne kadar kırgınsa artık yüzüme bile bakmıyordu. Sanki ben yoktum.
"Minho?"
"Minho?"
"Minho?"
Artık bu yaptığıma ben bile daha fazla dayanamadım.
"Ahh, yeter ama!" diye bağırarak onu takip etmeye devam ettim.
"Hangi tür insan böyle bir işkenceye dayanabilir ki? Nasıl tepkisiz kalabiliyorsun? Ben olsaydım şeytanı dinler, çakardım ağzının ortasına cidden!"
-Der demez durdu. Onun durması üzerine başımı sırtına tosladım.
"Ah!" dedikten sonra anında geri çekildim. Bu sefer bana döndü. Evet, döndü!
Ama nasıl bakıyordu biliyor musunuz?
Tek kaşını havaya kaldırmış bana az önceki söylediklerime nispeten, "Şeytan öyle mi dermiş?"der gibisinden bakıyordu.
Sadece bakışlarından bile bana bunu sorduğu belli oluyordu. Anlayınca hemen sırıttım.
"Aaaa... Şey... Şeytanı dinlememek lazım. Evet evet, kesinlikle şeytanı dinlememeliyiz! Ne öyle ağzına çakmak falan? Onun yerine sakin kalıp, sabredip duymamazlıktan gelmek en iyi- "
Ne diyorum ben ya?
Resmen şu an kendi ağzımla kendime kapak yaptım.
Sustum ama geciktim tabii ki. Başını bir sağa bir sola sallayan Minho derin bir nefes alıp verdi. Bu zamana kadar hiç konuşmamıştı ama nefes verdikten hemen sonra:
"Baş belası." dedi.
Gıcık işte, ne olacak?! O kadar konuşmaya çalıştım ama tek kelime dahi etmedi. Şimdi ağzından çıkan bu iki kelime de neyin nesiydi böyle?
Gözlerimi devirdim ve klasik esprilerden birini yaptım.
"Memnun oldum. Ben de Alya."
"Ciddi olamaz mısın?"
"Olamam ciddi falan. "
"Çocuk gibisin."
Yeter ama artık bu kadar. Benim de sabrımın bir sınırı var ve bu sınırı aşınca her insan gibi ben de sinirleniyorum.
Dayanamadım.
Biraz sesimi yükselttim ve karşımda dikilen Minho`ya bakarak konuşmaya başladım.
"Ben miyim çocuk gibi olan? Seninle insan gibi oturup sadece 2 dakika konuşmak istedim! Seninle konuşup yanlış anlaşılmaları düzeltebilmek için Amerika`dan, babamdan kaçtım! Ama sen... Beni takmıyorsun bile! Sadece 2 dakika ya, 2 dakika! 2 dakika konuşacak kadar dahi hiç mi hatırım yok üzerinde?! Asıl çocuk gibi davranan sensin!"
"Sence de... Sana böyle davranmaya hakkım yok mu Alya? Geçmişimizi, bizi sen mahvettin. Hem de bir hiç uğruna! Yıllar sonra çıkıp geliyorsun ve benimle konuşmak istiyorsun. Neden? Ünlü oldum diye mi?! Ne değişti ha? Söyle!"
"Saçmalama! Ünlü olman beni neden ilgilendirsin?! Babamdan dolayı yeterince şana, şöhrete, paraya sahibim zaten!"
"O zaman neden?!"
Sustum.
Gözlerimden aşağı süzülen gözyaşlarını hisseder hissetmez hızla sildim ve Minho`ya arkamı döndüm.
Bu soruya cevap vermek kadar zor bir şey yoktu şu an hayatımda. Evet, her şeye sahiptim. Ama tek bir şey hariç.
Ölüyorum Minho... Ölüyorum...
Son defa seni görmek için geldim. Belki aramızdaki yanlış anlaşılmayı da düzeltebilirim diye geldim. Ama... Ama yapamıyorum. Bunu sana nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum.
..
devam ediyor 1a önce güncellendi
Ice’
@chserm.j
Okuma
13
Oy
4
Takip
4
Yorum
1
Bölüm
1
han jisung, hayatını buz patenine adamış biri. buz patenindeki son partneriyle yollarının ayrılması onu lee minho ile buluşturmuştu. tabii, son partneri ile hoş bir son yaşamadıklarından lee minho ona bütün içtenliğiyle yaklaşmış, ona olabildiğince güven vermişti.
zamanla sadece buz üzerindeki partnerlikleri, dışarıya da yansımıştı.
devam ediyor 3h önce güncellendi
KARANLIK ÇAĞ
@kubra_sss21
Okuma
0
Oy
0
Takip
0
Yorum
0
Bölüm
0
Bazı karanlıklar kaçınılmazdı, bazı aşklar ise ölümsüz.
Alessa, geçmişinin gölgelerinden kaçmaya çalışan sıradan bir insandı. Ta ki ihanetin pençesiyle sarsılana kadar, en güvendiği dostu JunHe`nin karanlık sırlarını ortaya saçmasıyla her şey paramparça olur. Ancak bu ihanet yalnızca bir başlangıçtır.
Seul`un sessiz sokaklarında görünmeyen bir savaş sürmektedir. Cehennemden kaçan kötü ruhlar öfke dolu bedenlerde saklanırken, ölüm melekleri onların izini sürmekte. Onlar gölgede yaşar, görmezden gelinir ta ki biri onları fark edene dek.
Alessa`nın içindeki öfke, farkında olmadan ruhların geçidi olur ve böylece yolu ölüm meleklerinin lideri Lee Soo Hyuk ile kesişir. Soo Hyuk soğuk, gizemli ve dokunduğu her şeyin kaderini değiştiren biridir. Alessa için ise hem sonun hem de yeniden doğuşun başlangıcıdır.
Karanlık sırlar, bastırılmış acılar ve yasak aşklar...
Bir insan, bir ölüm meleğinin kalbini değiştirebilir mi?
İntikam mı daha güçlüdür, yoksa aşk mı?
"Bazı insanlar karanlığa sürüklenmez, onlar zaten onunla doğarlar."