Hazan adında bir genç kadın, uyuşturucu ticareti yapan ve bir çeteyle çalışan sevgilisi Tuğra ile birlikteyken zor bir durumla karşı karşıya kalır. Polis tarafından aranan çetenin lideri Cengiz, Hazan`ın gazeteci olduğunu öğrenince onunla röportaj yapıp kamuoyunda haklı çıkmak ister ve Tuğra`ya Hazan`ı getirmesini emreder. Tuğra, Hazan`ı zorla götürmeye çalışır ve götür götürünce de hazan`la zorla röportaj yapmaya çalışırlar tam röportaj esnasında Yamanla karşılaşır çünkü Yaman ve Cengiz ikisi de büyük bir mafya liderleridir çetedir yani Yaman ve Cengiz ikisi düşman olduğu için bir savaş içinde oldukları için o esnada Yaman hazanı görür.

Tik... Tak... Tik... Tak... Ölüm saatine son 10 dakika. Arabada. Yolda. Tik... Tak... Tik... Tak... En sevdiğim eğlence. ... 5... 4... 3... 2... 1... Ve 0... Kalbi durur. Nefes alamaz. Araba kaza yapar. Beyin sarsıntısı ve ölür.

İdil Karaca istanbul`un en iyi polislerinden biriydi ve yavuz karaca`dan yıllardır şiddetle büyümüş bir kadın tek annesini o pislik Yavuz`un elinden kurtarmak için olmuştu. Ve dünya nın en tehlikeli yer altı mafyası yanı sıra seri katil olan Javier Cordero etkisiz hale getirmekti Adelete teslim etmek istiyordu her gece 2-3 suları cinayet işlerdi ve gölge lakabını da almıştır her gece cinayet işlediğinde karanlıkta kayboluyordu ve her cinayet işlediğinde o kurbanın herhangi bir yerine bir sembol çiziyordu ama hiç bir polis onun izine raslamadı İdil karaca hariç o asla pes etmiyordu.

~Geceyi aşarsam, hepsi susacak~

Adalet sistemini yeterince adil bulayan savcımız, geceleri sokaklarda gezerek adaleti kendi başına hayatta tutmak isteyen biridir. Ateş cumhuriyet savcısı olmakla beraber soğuk, sessiz ve insanlar tarafından saygı duyulan bir polistir. Hikayemizde yanlışlıkla masum birine ceza vermek üzere iken son anda yaptığının yanlış olduğunu fark etmesi ile başlar. Savcımızın bilmediği bir şey vardır. O da serbest bıraktığı bu kişinin ileride tekrar karşısına çıkacak olmasıdır. Bu kitap BL kategorisinde olup, adalet sistemini eleştirmektedir. Şiddet, taciz ve tecavüz kavramlarını içerir ve küçük kullanıcıların okuması tavsiye edilmez!

Birbirleriyle karşılaşıp ,bir cinayet olayıyla birleşeceklerinden habersi, seri işlenen bir cinayet dosyasında bir araya gelen Alaca ve Demir geçmişlerinde yaşadıkları acılarla boğuşurken bir yandan da bu katili bulmaya çalışırlar. Başına büyük bir bela alan Alaca olacaklardan habersiz katili bulmaya çalışırken , bu dosyayla ilgilenen Savcıyla birşeyler yaşayacağından habersizdir. *Kitap kapağı Pinterest ten alınmıştır. "Olay ve kahramanlar gerçek değil, kurgudan ibarettir."

Bazen hiç beklemediğiniz insanlar çıkar asıl zanlı,bazen ise beklemediğiniz insanlardan sezmeye başlayınca birşeyleri kafanızın karışıklığında boğulur gidersiniz.

İstanbul`da ünlü iş adamı Selim Öztürk`ün cinayeti, Kumsal ve Toprak`ı bir araya getirir. O olaydan itibaren birlikte çalışmaya başlarlar. Geçmişte tanışan bu iki insan, yıllar sonra bir olay yerinde karşı karşıya gelir. Onları önlerinde, maceralı bir yol bekler.

İş adamı Mehmet Demirsoy, ilk eşini kaybettikten bir süre sonra genç ve güzel bir hemşire olan Elif Yılmaz ile evlenir. Çift, dışarıdan bakıldığında ideal bir birliktelik sürse de, Mehmet Demirsoy’un aklında Elif Yılmaz hakkında soru işaretleri vardır. Demirsoy, bir gece Elif’in eski bir arkadaşından endişelerini doğrular nitelikte bir uyarı mesajı alır. Bir süre sonra Mehmet Demirsoy’un genç oğlu Barış, motosikletiyle kaza yapar ve ağır yaralanır. Barış hayati tehlikeyi atlatır, ancak kaza esnasında yüzünde oluşan yanıklardan dolayı bir dizi operasyon geçirmek zorundadır. Mehmet Demirsoy’un sezgileri, bu kez de sağlığına kavuşmuş görünen oğlu konusunda onu uyarır. Barış’ın davranışları normal değildir. Hemşirelerden biri, Mehmet Demirsoy ile bu konuda konuşmak istediğini belirtir, ancak konuşma gerçekleşemeden genç kadın ortadan kaybolur. Baş hekime göre hemşire görev yeri değişikliği yapmıştır, ancak Mehmet Demirsoy genç kadının öldürüldüğüne inanmaktadır. Polis, Mehmet Demirsoy’un endişelerini ciddiye almaz. Demirsoy bunun üzerine avukat arkadaşının tanıştırdığı Kemal Gürsoy’dan olayı çözmesi için yardım ister.

Alina patres ne büyük nede küçük bir kasabada yaşayan bir kızdır fakat bir gün büyük bir cinayet işlenir ve kasabadaki herkes geceleri akşamları evlerine kapanır herkes sadece sabahları dışarı çıkar Alina Patres`ın uzun zamandır kişilik bozukluğu vardır ve bunu ablası bilmiyordur pekii bu cinayetleri işleyende mi Alina

"Unutulanlar, bir gün geri döner..." Victoria, sıradan bir gazeteci gibi görünse de, gizemli olayların peşinde koşan cesur bir kaleme sahiptir. Boş zamanlarında, paranormal vakalar ve açıklanamayan olaylar üzerine yazdığı sanal dergisi, beklenmedik bir şekilde ona kapılar açar. Yazıları, paranormal cinayetleri araştıran seçkin bir ekip olan Maleficium Aeternum’un dikkatini çeker. Ekipten aldığı teklif, Victoria’nın hayatını kökten değiştirecektir. Onlarla çalışmaya başlamasıyla birlikte, bilinmeyenlerin karanlık dünyasına doğru bir yolculuğa çıkar. Ancak bu yolculuk, sadece hayaletler ve garip olaylarla sınırlı değildir; çok daha karanlık sırlar gün yüzüne çıkacaktır. Üç ay sonra, sıradan gibi görünen bir cinayet vakası ekibin masasına gelir. Ancak ipuçlarını takip ettikçe, Victoria ve ekip arkadaşları, bu cinayetin yalnızca bir başlangıç olduğunu fark eder. Görünüşte basit olan bir vaka, devasa bir olay zincirini tetiklemiş ve Victoria’nın bugüne kadar inandığı her şeyi sorgulamasına neden olmuştur. Peki, bazen cevaplardan daha korkutucu olan tek şey, soruların ta kendisi olabilir mi? Bazen gerçeğin ortaya çıkması, karanlığın daha da büyümesine neden olabilir mi? "Sana baktığımda, dünyanın tüm karmaşasına rağmen hâlâ bir şeylerin doğru olabileceğini hissediyorum."

"Şikayet varsa mutlaka bir suç vardır.Bu iki tarafdan biri de olabilir. Eğer bir kanıt yoksa ortada ustaca işlenmiş bir suç vardır... "

BU KİTAPTA ŞEHİT EDİLEN BİR SÜRÜ KADININ HİKAYENİ VAR

Lavinia ve en yakın arkadaşı Emre, aynı mesleği yapan polis memurlarıdır. Lavinia,a ailesinin özlemine dayanamayıp Bursa`dan İstanbul`a taşınmıştır. Bu taşınma üzerine, Lavinia`nın en yakın dostu Emre de annesinin İstanbul`da olması sebebiyle İstanbul`a taşınmaya karar vermiştir. Lavinia İstanbul`a taşındığında, babasının oteli ve ortağı olan Poyraz Karahan ile tanışır. Poyraz, otelde kendini Emirhan Korkmaz olarak tanıtır. Bunun nedeni, Poyraz`ın gerçek mesleğinin istihbaratçı olmasıdır. Poyraz`ın ortağı, Lavinia`nın babası Soner Kılıç, bir teröristtir. Poyraz, bu teröristi yok etmek için elinden geleni yapmaktadır ve bu süreçte Lavinia Kılıç ile karşılaşır. ‼️‼️KİTAP BANA AİTTİR ÇALINMA FALAN OLURSA ŞİKAYETÇİ OLURUM ALINMASI YASAKTIR.‼️‼️

İzmir Bornova Cinayet Büro Amirliği`nde görevli iki başarılı polis olan Başkomiser Demir Aksoy ve Profil Uzmanı Komiser Elif Yaman, hem suçla savaşan iki korkusuz görev insanı, hem de zamanla birbirine âşık olan iki yaralı kalptir. Her biri karanlık sırlarla örülü cinayet dosyaları, onların zekâlarını ve cesaretlerini sınarken; vicdan, adalet ve aşk arasında kurdukları dengeyle görevlerine tutunurlar.İlişkileri adım adım gelişir, birbirlerine âşık olur ve evlenirler. Ancak mutlulukları, yalnızca bir başlangıçtır.Demir ve Elif, “Karanlık Zihinler Kolektifi” adında devlet içinde örgütlenmiş, bilgi ve medya manipülasyonuyla suçları perdeleyen gizli bir yapıyla karşı karşıya gelir. Bu yapı sadece halkı değil, bizzat adaletin kendisini hedef alır. Onların hedef listesinde ise Elif ve Demir en üst sıradadır.

“Hey Yargıç, beni hatırladın mı?” Ege Kasır’ın kayboluşuna çözmeye çalışan Ece, hayatının en büyük ihanetlerini yaşar.

Lena`nın doğum günü partisinde öldürülmesiyle başladı her şey. Duygu`ya suç attılar ama Duygu katil değildi. Bunun üzerine bir yemin etti, o katili bulacaktı. Acaba gerçekten de bulabilecek miydi?

Gizemli bir katilin hayatından kesitler… 28 yaşında genç bir katilin yaşadığı olaylar silsilesi sizi bekliyor. Beklenenin Ötesinde, hiç beklemediğiniz anda karşınıza çıkan gerçekler ile sürükleyici bir kurguya “Merhaba.” demeye hazır olun.

Apartman boşluğuna yayılan kesif yanık kokusu, yaşlı komşuları uyandırmaya yetmemişti. Dairenin kapısı içten kilitliydi. Ne zorlanma vardı, ne de kan lekesi. Ama içeride ölüm vardı. Başkomiser Mert Kara, elindeki dosyayı kolunun altına sıkıştırıp içeri adımını attığında, ortam hâlâ sıcak sayılırdı. Sanki ölüm bile aceleyle gerçekleşmişti. Salonda her şey yerli yerindeydi. Kahve bardağı, açık bırakılmış bir kitap, cep telefonu... Ve kanepenin tam karşısındaki halının üstünde, ölü bir adam. Gözleri açık. Vücudu çıplak değil ama... göğsüne bıçakla çizilmiş bir sembol var — dairesel, iç içe geçmiş üçgenler. Başkomiser eğildi. Kurbanın elinde sönmüş bir siyah mum vardı. Sanki biri onu ellerine tutturup öylece bırakmıştı.

Arkadaşlar bu benim ilk kitabım lütfen okuyun

Her şey ilk başta kötü gidiyor olabilir fakat sonradan her şeyin iyi olacağının farkında olabilirsiniz.İşta Alex`in hayatıda böyle sizi sürükleyen bir maceraya hazır mısınız...

Altı çocukluk arkadaşı, geçmişte yaşadıkları travmatik bir olay yüzünden yollarını ayırmışlardır. Yıllar sonra, aralarından biri, artık geçmişin gölgesinden çıkma vaktinin geldiğini düşünerek grubu tekrar bir araya getirmeye çalışır. Fakat yeniden bir araya geldiklerinde fark ederler ki, yıllar önce tanık oldukları cinayet yalnızca geçmişte kalmamıştır – hala içlerinden birini tehdit etmektedir… Belki de birden fazlasını. --- ARKA PLAN (GEÇMİŞ): 1999 yazı. Lise son sınıftaki altı yakın arkadaş, ormanın içinde gizli bir kulübede geçirdikleri son yaz kampında bir cinayete tanık olurlar. Gördüklerini kimseye söylemeden, kendi aralarında bir sır olarak saklarlar, bu sır yıllar sonra herbirini farklı farklı tüketir.

Zehir, bir şehir efsanesi, adaletin başlangıcı, savrulanlar, dışlananlar, kahramanlar ve içi intikam ateşiyle yananlar. Zehir, korkusunu kaybettikleri adalet için bastıranlar içindir. Bir ülkenin korkulu rüyası. Kimse isimlerini geçirmez, hiçbir dosyada bahsedilmez ama herkes bilir ki Zehir geldiyse, adalet orada sağlanır. Kimse Zehir`i çağıramaz, kendileri isterlerse gelirler. Onlar için zaman ve yer asla farketmez. Hiç ummadığınız bir anda ensenizde bir nefes hissederseniz eğer bilin ki Zehir bir adım arkanızdadır. Onların olduğu yerde bağıramazsınız, ses tellerinizi elinize verirler. Onlara ne diyorlardı? Ordu, çete, serseri, sokak çocukları, suç örgütü?Hayır, onlar bu sayılanlardan hiçbiri değillerdi. Onlar bir aile. Onlar kimsesizlerden oluşan bir aile.

Gerçekler bazen yaşayanlardan değil, ölülerden öğrenilir. Başkomiser Nilüfer Tüzün, İstanbul Cinayet Büro Amirliği`nde çalışan deneyimli bir polistir. Onun için adalet, kanun kitaplarında yazanlardan ibaret değil; bazen bir bakışta, bazen ise bir sessizlikte gizlidir. Ama bazı vakalar vardır ki, hiçbir delil bırakmaz. Ne tanık, ne iz, ne kamera görüntüsü. Sadece... yok oluş. Bir gün, çıkmaza giren bir kayıp vakasında, meslektaşlarının ciddiye bile almadığı bir öneri gelir: Bir medyum. Ve Nilüfer, mesleki ve dini inançlarına ters düşse de, Sarp Ermiş adındaki serseri görünümlü, alaycı ama tuhaf biçimde çekici bir adamla tanışır. Sarp sıradan biri değildir. Çünkü o, arafta kalan ölüleri görür... Cinayet dosyaları birer birer açılır, ruhlar geçmişin karanlık perdesini aralar. Nilüfer delillerin, Sarp ise görünmeyen işaretlerin peşine düşer. Her çözülen vaka, onları hem gerçeğe hem birbirlerine biraz daha yaklaştırır. Ama gerçek yalnızca öldüreni değil, saklananı da açığa çıkarır. Ve bazı duygular, en sessiz çığlığın içinde doğar. Adli Ruhlar Bürosu, kayıpların izini sürerken, iki zıt ruhun yavaş yavaş birbirine tutunmasını anlatıyor. Adaletin karanlık yüzüyle, aşkın gölgesi aynı dosyada buluşuyor.

Yalanlar can alır mıydı? Onlarınki almıştı. Yıllar sonra bir araya gelen bir arkadaş grubunun eski günleri yad etmek için gitmeye karar verdikleri dağ evinde bir cinayet işlendi. Atan dokuz kalpten birisi durdu, durduruldu. Yanan dokuz mumdan birisi söndü, söndürüldü. Onlar on dokuz Ocak sabahına bir ceset ve bir katil ile uyandılar. Bu cinayeti kim, neden işlemişti? Katili bulmak zordu, onlar önlerinde yanan bir mum olmadığı sürece kusursuz yalancılardı. Ama her yalancı elbet bir gün mum ışığında yansıyan gölgesiyle yüzleşmek zorunda kalırdı. Değil mi?