devam ediyor 2a önce güncellendi
CİNLERİN PEŞİNDE 1
@askinbodurr
Okuma
0
Oy
0
Takip
0
Yorum
0
Bölüm
0
GİRİŞ
AŞKIN BODUR
Buse, mutfakta çayını karıştırırken son birkaç aydır hissettiği garip huzursuzluğu düşündü. Her şey çok yavaş başlamıştı. Önce eşyalar kaybolmuş, sonra geceleri garip sesler duymaya başlamıştı. Başta yorgunluğa ve stresine vermişti ama gün geçtikçe işler tuhaflaşmaya başlamıştı.
Kocası Emre de onunla aynı fikirdeydi. "Buse, sen çok yoruluyorsun," demişti bir gece. "Belki biraz dinlenmelisin."
Ama Buse dinlenmiyordu. Uyuyamıyordu. Rüyalarında karanlık gölgeler görüyor, uyanıkken bile bir çift gözün onu izlediğini hissediyordu.
Sonra kazalar başladı. Emre, arabasının frenlerinin tutmadığını söylediğinde sadece bir talihsizlik olduğunu düşündüler. Ama Emre`nin o kazada hayatını kaybetmesi, tüm bu küçük olayları anlamlı hale getirmişti. Buse artık biliyordu; bu sadece bir tesadüf değildi.
Akrabaları cenazede bile ona soğuk davranmıştı. Özellikle halası Saliha`nın o gün fısıldaşarak bir şeyler anlatması Buse`nin içine bir kurt düşürmüştü. O gece, acısının içinde kaybolurken, telefonuna gelen bilinmeyen numaradan gelen mesajı okudu:
"Emre`nin ölümü bir kaza değil. Onu senin için aldılar. Onlar hala burada."
Buse titreyerek yatağında doğruldu. Karanlık odanın köşesinde, bir gölge kıpırdandı.
Buse titreyerek telefonunu elinden düşürdü. Gecenin karanlığında odasının köşesine baktı. Orada bir şey vardı, bundan emindi. Ama gözlerini kırptığında gölge yok olmuştu.
Nefesi düzensizdi. Kalbi, göğüs kafesine sığmıyormuş gibi çarpıyordu. Telefonunu tekrar eline aldı, gelen numaraya geri döndü. Hiçbir şey yazmadan öylece baktı. Mesaj atan kimdi? Nereden biliyordu? Parmakları titreyerek mesajı yazdı:
"Kimsin?"
Bir süre bekledi ama cevap gelmedi. O an, penceresinin önünden bir gölge geçti. Buse’nin içini korku kapladı. Koşarak perdenin arkasına saklandı. Sokak lambasının solgun ışığında kimse görünmüyordu. Ama birinin onu izlediğinden emindi.
Sabaha kadar gözünü kırpmadı. Gün ışığı odasını doldurduğunda bile o ürkekliği üstünden atamamıştı. Sonunda kendini toparlayıp Emre`nin eşyalarını düzenlemeye karar verdi. Onun dolabını açtığında, en alt rafta eski, sararmış bir kağıt buldu. Titreyerek açtığında, kağıdın üstüne yazılmış kelimeleri gördü:
"Buse`ye yapılan büyü tamamlandı. O artık bizim."
Buse’nin midesi bulandı. Bu şaka olamazdı. Bu kağıt burada ne arıyordu? Emre’nin bundan haberi var mıydı? Yoksa bu yüzden mi ölmüştü?
Aklındaki sorularla, bu işin peşine düşmeye karar verdi. Ama bunu tek başına yapamazdı. Telefonunu açıp internetten araştırmaya başladı. Birkaç saat sonra, Mardin’de yaşayan bir hüddam hocasının adını buldu: Samet Hoca.
Buse, titreyen elleriyle numarayı çevirdi. Telefonun çalmasıyla birlikte derin bir nefes aldı. Birkaç saniye sonra, kararlı bir erkek sesi telefonda yankılandı:
"Beni arayacağını biliyordum, Buse. Çok vaktin yok."
Buse’nin kanı çekildi. Telefonda tanımadığı bir adam, onun ismini biliyordu. "Beni arayacağını biliyordum." Bu cümle beyninde yankılanırken dili tutulmuştu.
"Sen... Sen kimsin?" diye fısıldadı sonunda.
"Ben Samet Hoca. Seninle konuşmamız gerek, Buse. Üzerinde ağır bir şey var. Ve daha da güçlenecek."
Buse yutkundu. Son günlerde yaşadıklarını düşündü. Eşyalarının kaybolması, gölgeler, Emre’nin ölümü... Şimdi de o lanetli kağıt.
"Bana yardım edebilir misiniz?" dedi, sesi titreyerek.
"Eğer hemen yola çıkarsan, belki..." Samet’in sesi bir an duraksadı. "Ama acele etmelisin. Onlar seni durdurmaya çalışacak."
Buse, "Onlar" kelimesine takıldı. Ama sormaya cesaret edemedi.
Yolculuk
Mardin’e gitmek için hazırlanmaya başladı. Küçük bir çanta hazırladı, içinde birkaç kıyafet, telefon şarjı ve Emre’nin dolabında bulduğu o sararmış kağıt vardı. Kapıyı kapattığında içini bir ürperti kapladı. Sanki biri, bir yerlerden onu izliyordu.
Taksiye bindiğinde şöför dikiz aynasından ona baktı. "Nereye gidiyoruz?"
"Otogara."
Taksi hareket etti. Buse derin bir nefes aldı, biraz olsun rahatlamıştı. Ama sonra fark etti... Dikiz aynasında şöförün gözleri hiç kırpmıyordu.
"Nereye gidiyorsun, Buse?" diye sordu adam aniden.
Buse’nin boğazı düğümlendi. O, ona ismini söylememişti.
Şoför bir anda gülümsedi. Ama bu gülümseme, insana ait bir gülümseme değildi. Dişleri normalden daha sivri, teni solgundu. Buse`nin midesi bulandı, kalbi deli gibi atıyordu.
"Korkuyor musun?" diye fısıldadı adam.
Buse çantasını sıktı. İçinden bir ses, "Şimdi hareket etmezsen, bu arabadan sağ çıkamazsın," diyordu.
Sonunda cesaretini topladı ve kapının kolunu hızla çekti. Araba henüz tam hızlanmamışken kendini dışarı attı. Sert bir şekilde yere düştü, dizleri kanadı. Ama ayağa kalkıp koşmaya başladı.
Arkasından gelen kahkahaları duyduğunda, bunun bir insan kahkahası olmadığını anladı.
Mardin’e giden yol düşündüğünden çok daha tehlikeliydi. Büyü, onu şimdiden etkilemeye başlamıştı. Peki bu büyüyü kim yapmıştı? Ve neden?
Buse, nefes nefese bir sokak aralığında durdu. Arkasına baktığında taksinin çoktan kaybolduğunu gördü. Sanki hiç var olmamış gibi… Ama içindeki korku, varlığını fazlasıyla hissettiriyordu.
Ellerini dizlerine koyup derin derin nefes aldı. Kanayan dizlerine aldırmadan telefonunu çıkardı ve bir otobüs bileti almak için internete girdi. Ne olursa olsun, Mardin’e gitmek zorundaydı.
Birkaç saat sonra otobüste, cama yaslanmış halde, olanları düşünüyordu. Bu sadece bir kabus olmalıydı, değil mi? Ama vücudundaki ağrılar, yüreğindeki korku, her şeyin gerçek olduğunu söylüyordu.
Mardin’e Varış
Sabaha karşı Mardin otogarına ulaştığında hava hâlâ karanlıktı. Otobüsten indiği anda içini garip bir huzursuzluk kapladı. Şehir sessizdi, fazla sessiz.
Samet Hoca’nın ona verdiği adrese baktı. Küçük, eski bir mahallenin ismi yazıyordu. Bir taksiye binip oraya gitmek istedi ama gece yaşadığı olaydan sonra bir daha bir taksiye binmeye cesaret edemedi. Bunun yerine yürümeye karar verdi.
Sokak lambalarının soluk ışığında, dar taş sokaklarda ilerlerken, sanki adımları yankılanıyordu. Ama bu yankı… Garipti. Bir adım atıyordu, ardından bir başkası daha… Ama kendi adımının sesi değildi bu.
Biri onu takip ediyordu.
Buse irkilerek arkasına baktı. Kimse yoktu.
Ama sonra, tam arkasındaki eski taş duvarın gölgesinde, bir şeyin hareket ettiğini gördü.
Buse!
İçinde bir ses çığlık attı. Ama ses kendi içinden mi gelmişti, yoksa gerçekten birisi mi ona seslenmişti, anlayamadı. Adımlarını hızlandırdı.
Samet Hoca’nın evine ulaşana kadar neredeyse koşarak ilerledi. En sonunda büyük, eski bir ahşap kapının önüne geldi. Titreyen elleriyle kapıyı çaldı.
Bir süre boyunca kapının ardında sadece sessizlik vardı. Tam tekrar vurmak üzereyken, kapı yavaşça açıldı.
Karşısında, yaşlı ama güçlü bir adam duruyordu. Koyu renkli bir cübbe giymiş, gözleri derin ve sertti.
"Geldin," dedi adam, hiç şaşırmış gibi görünmüyordu. "Tam zamanında. Ama onlar da geldi."
Buse’nin kalbi duracak gibi oldu. "Kim geldi?"
Samet Hoca kapıyı sonuna kadar açtı ve onu içeri çekti. Ardından kapıyı hızla kapattı ve içeriden kilitledi.
Tam o anda, dışarıdan bir tırmalama sesi duyuldu. Kapının ardında bir şey vardı. Ve içeri girmeye çalışıyordu.
Samet Hoca’nın Evinde
Buse, kapının ardındaki tırmalama sesini duyunca geri çekildi. Samet Hoca, cebinden küçük bir deri kese çıkardı ve kapının eşiğine döktü. O an, dışarıdaki tırmalama sesi kesildi.
"Beni dinle," dedi Samet, Buse’yi gözlerinin içine bakarak. "Üzerinde çok güçlü bir büyü var. Seni ele geçirmek istiyorlar. Bunu yapan kişi, senin ailenden biri olabilir."
Buse’nin nefesi kesildi. Ailesinden biri mi? Ama kim?
Samet Hoca, odanın ortasına geçip yerdeki eski bir kitabı açtı. İçindeki sayfalarda Arapça ve Osmanlıca yazılar vardı. Buse’ye dönüp devam etti:
"Bu büyü, kan bağıyla yapılmış. Seni koruyacak olan da yine senin kanından biri olabilir."
Buse yutkundu. Ailesiyle geçmişten gelen husumetini düşündü. Halası Saliha… O gece cenazede fısıldaşıyordu. Acaba… O muydu?
"Bunu durdurabilir miyiz?" diye sordu Buse.
Samet Hoca başını salladı. "Evet, ama son bir şey yapmamız gerek. Ve bu çok tehlikeli olacak."
Büyünün Bozulması
Samet Hoca, Buse’nin eline bir hançer verdi. "Kendi kanınla bu büyüyü bozabilirsin. Ama karşılığında bir şey feda etmen gerekebilir."
Buse tereddüt etti. Ne feda etmesi gerekiyordu? Ama başka çaresi yoktu. Elini kesip, büyünün bozulması için gerekli ritüeli yaptı.
O an evin içinde bir uğultu yükseldi. Kapılar sarsıldı, pencereler çatırdadı. Buse’nin kulakları çınladı ve yere yığıldı.
Gözlerini açtığında sabah olmuştu. Samet Hoca başucunda duruyordu. "Bitti," dedi sessizce.
Buse ayağa kalktı, içinde garip bir hafiflik vardı. Sanki üzerindeki tüm karanlık çekilmişti. Ama bir şey eksikti…
Emre.
Buse gözlerini kapattı. Onu geri getiremezdi ama en azından intikamını almıştı.
Samet Hoca ona son bir şey söyledi: "Artık özgürsün. Ama unutma… Onlar her zaman bir yol arar."
Buse, derin bir nefes alıp Mardin’in sabah ışığında yürümeye başladı. Geride bıraktığı her şeyin artık bir kabus olduğunu umarak…
---