devam ediyor 5a önce güncellendi
Hiçliğe Fısıldanan Aşk
@m8_eftel
Okuma
10
Oy
2
Takip
1
Yorum
0
Bölüm
2
"Mavi uyan!" diye bağırdı Matematik öğretmenim başımda. O cırtlak sesiyle bağırıp beni niye herkese rezil ediyordu ki? Karşımda basit resmi eteğini çarpık bacaklarına geçirmiş, üstünde beyaz (beyazı kaldıysa tabi) bir gömlek... Saçları sanki aylardır taranmamıştı. Doğruca bana bakıyordu, doğruca... Hafif ayılmaya çalışırken elindeki tahta kalemini sallayarak "Dersimde uyuyamazsın!" diye bağırmaya başladı. Arka sıramdakiler gülüyor, bu benim moralimi bozuyordu. Sinirim tepetaklak olmuştu. Niye uyuyamazdım?
Ailem benden umudu kesmişken neden uyuyamam. Neden bana güvenmeyen ailem için daha fazla çabalayıp kendimi yorayım? Evet biliyorum, bu benim için. Ona ne şüphe? Benim için söylüyorlar, kuşkusuz. Ama bazen de abartmıyorlar mı? 80/100 olan notumu beğendiremeyince doğal olarak salmıştım ben de...
O gün dersten çıktım, tüm günlerim uyuyarak geçiyor, sadece okul ev arasında gidip geliyordum. Yürüye yürüye eve geldim, otobüsle gelmem gereken yolu yürüyerek geldim. Çünkü aileme daha fazla yük olmak istemiyordum, hiçbir işe yaramıyorum bir de otobüs kullanacağım! Yok daha neler...
Eve kadar bitik halde geldim, yorgundum... Çok yorgundum. O tahta, bozuk kapıdan girer girmez evdekilere yapmacık bir "hoş buldum." faslından sonra koşa koşa mutfağa girdim. Tezgaha baktım, buz dolabına baktım. Yoktu... Gerçekten yoktu... Unutmuşlar mıydı yoksa unutmak mı istemişlerdi diye geçirdim içimden. Biraz daha bakındım, belki bir iz bulurum diye. Yanlış görmemiştin, yoktu. Olmayacağını bilse de umutlanıyor insan, bekliyor.
Mutfağın kirli duvarları üstüme gelirken baktığım tahta, kırık dolaplar her şeyi anlatıyordu. Kapıdan çıkmak için arkamı dönünce gördüğüm beyaz, üzerinde siyah küçük lekeler olan buz dolabına tekrar bir çocuk misali heyecanla baktım. Göremedim. Yoktu hiç de olmayacaktı biliyordum ancak bekliyordum. Umut ediyordum olmayacağını bile bile istiyordum.
Salona doğru hızlı sert adımlarla uzun ince koridorda ilerledim koridorun sonunda buzlu camlara sahip kapıyı gıcırdatarak açtığımda içeride ailemin diğer üyeleri beni bekliyordu. Bugün doğum günümdü, nasıl önemsenmezdim? "Anne, baba... En azından bir pasta beklerdim!" diye haykırdım. Daha 3 yaşında olan kardeşime neler yapılmadı, bana 1 pasta çok mu görüldü yani? Partiler, davetliler, süsleme, salon tutma, bilmem kalan katlı pasta... Bir kek mi çok görülmüştü bana bunların yanında?
Benim anlamsız haykırışıma cevap gecikmedi. "Kızım otur, konuşacağız." ne oluyordu yani? Ben bu şımarıklığım karşısında azar yemeden mi oturacaktım? "Efendim" dedim meraklı meraklı babamın yanına otururken. "Kızım, kötülüğünü asla istemiyoruz. Ama biliyorsun, geçen sene de sınıfta kaldın. Müdahale etmezsek bu sene de kalacaksın, notların çok zayıf. Bizim şirketin sahibi..." Ne? Ne demeye getiriyordu bu adam? Olacak iş mi bu?! Bana böyle bir şey asla teklif edilemez! Diyeceği şeyi anladım ve hemen tepkimi koydum "ASLA" diye haykırdım. "Önce bir dinle!" diyen babama sinirlenmiştim, olmazdı ki. Olamazdı. Benden umudu kestiklerini biliyordum ancak bu noktaya geldiklerini bilmiyordum. Neyini dinleye çektim yine de? Beni evlendirmek istiyordu, BENİ EVLENDİRMEK İSTİYORDU! HEM DE TANIMADIĞIM BİRİYLE! Benim rızam olmadan, bana sorulmadan... Kaçıncı yüzyıldayız?