Irmak hayatında herkesi kaybetmiş annesinin ölümüyle daha da yıkılmış genç bir doktordur. Bir sabah uyandığında aslında evinde olmadığını bambaşka bir evrene yani BERCESTE ALEMİ`NE uyandığını fark eder. Su kralı Akın onun kendisinin karısı klanının kraliçesi olduğunu söyler. Fakat Irmak tüm bunları anlamaya çalışırken bir yandan da evine dönmenin yollarını arar. Bu yolda kendisine bile güvenmemelidir...

Yalnızca aynalardan geçmenin mümkün olduğu on iki evren. Evrenleri hükmü altına alan on bir kral. Bir kraliçe, Bir prenses ve altı suikastçı. Kraliçe Viyana, annesinin bir hata sonucu yok ettiği sekizinci evrene ayak bastığında geriye kalan on bir evreninde tehlikede olduğunu fark etmesi uzun sürmemişti. Sekizinci evrenin parçalarının on ikinci evrenin topraklarında hüküm sürdüğünü öğrendiğinde adını duyduğunda dahi ürperdiği o evrene girmek zorunda kalacaktı. Ve evrenin kralının eşsiz gözleriyle karşılaştığında koca bir karanlık tüm evrenleri saracaktı. Felaketler bir gece yarısı kapılarını çalacak, bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Ya galip gelecek ya da kaybedecklerdi fakat kral ve kraliçenin bilmediği bir gerçek vardı. Aşk, zaten en büyük felaketti.

Gizemli bir akademiye kabul edilen öğrencilerin, bir "Unutulmuş Oyun" adlı ölümcül bir teste tabi tutulduğu bir dünyada geçiyor. Oyun, yeteneklerini test etmeye yönelik bir yarışma gibi başlasa da, kaybedenlerin ölmesiyle sonuçlanır. Ancak, her kaybedenin ölümünün ardından, diğer öğrenciler kaybolanları hatırlamamaya başlarlar. Oyun, birer birer ölümcül görevler sunarak ilerlerken, Lina ve diğer öğrenciler, kaybolanların ardındaki karanlık sırrı çözmeye çalışır. Ancak, her kaybolanla birlikte, hafızaları silinir ve oyun sona erdiğinde, geriye sadece boşluk ve unutulmuş hayatlar kalır.

Zamanlar içinde geri dönülemez şekilde kaybolmuş bir aşkın hikayesi,peki birbirlerini bulabilecekler mi?

Bir Kurt ve bir vampir aşkını anlatan bir kitap...

Bir grup öğrenci, geçmişi silinmiş ve dış dünyadan izole edilmiş bir akademide eğitim alır. Öğrenciler "kusursuz" bireyler olmaları için özel bir sistemle eğitilmiştir, ancak bir gün ana karakter, akademinin gerçek amacını keşfeder. Kaybolan öğrenciler ve öğrenciler arasında gelişen sırların ardındaki gizemi çözmek için mücadele edecektir.

Okula yeni gelen müdür ile müdürün oğlu olan Ege ve çocukluk arkadaşı olan efe ile Burak onlarda okula gelirler yoldayken Eylül adlı kişisine çarpıyor Eylül ile Ege Ufak tartışma yaşıyorlar burağin sevgilisi olan Deren Ece`ye yavşayan çocuğu Burak öldürüyor bunu gören Eylül tam bağırken ege onu bağırtıyor...

”belkide ay sadece ışığı yansıtır…”

Yüzyıllar önce Ay Tanrıçası Selene, kurtları yarattı. Sonra Endymion`a olan aşkına kurban gitti ve uyutuldu. Yaratılıştan beri kurtlar huzurlu, disiplinli, birlik içinde yaşarken Ay Tanrıçası`nın uyutulmasıyla bütün dengeler bozuldu. İşte bu dengeyi tekrardan oluşturacak tek şey kanın lanetiydi ya da tüm dengeleri bozacak...

Bir zamanlar, sessiz bir kasabada, günlerin birbirinin aynısı gibi geçtiği bir yerde, herkesin unuttuğu bir sır vardı. Kasabanın en yüksek tepeye çıkmak, kaybolmuş bir kızı bulmak için bir görevdi. Ancak kimse bu görevi kabul etmeye cesaret edememişti. Kasaba halkı, o tepede kaybolan kızı bulmaya çalışan pek çok kişinin aslında geri dönmediğini fısıldıyordu. Tepedeki mistik orman, gizemli bir şekilde herkese korku salıyordu. Ama bir kişi, bu kaybolanların ardındaki sırrı çözmeye kararlıydı. Genç bir maceracı olan Alpar, yıllardır kasabada duyduğu hikayelere kulak vererek bu görevi üstlendi. Kimse ona yardım etmek istemedi, ama o kararlıydı.

Kral Cedric,yıllardır otoritesini kaybetmemektedir. Ülkeyi zindana dönüştürmüş; kendi oğullarının hayatlarını ise cennete çevirmektedir. Ancak bir gün işler değişir...

Aerina nın sırları teker teker ortaya çıkar ve gidiceği yol velirlenir kandan mı gidicek küllerine üflenicek intikam mı ölüm o cevabını seçmiş peki siz intikam mı ölüm mü?

“Bu sarayda sadece tahtı değil, ruhunu da kaybedebilirsin,” dedi Volkan, gözlerinde kibirle karışık bir karanlık. Aeris, kendini toparladı ve sert bir şekilde karşılık verdi: “Eğer elementler bana boyun eğmişse, kimse beni sindiremezdi". Saray’da güç sadece kılıçtan ya da politikadan gelmez. Doğa, her unsuruyla bu dünyanın bir parçasıdır: Ateş, su, toprak ve hava… Her biri bir gücü temsil eder, ama bu güçlerin bedeli ağırdır. Aeris, rüzgar kadar yıkıcı gücünü taşıyan bir kadındır ve taht kavgalarının, ihanetlerin ve aşkın tam ortasında kendi kaderini yazmak zorundadır. “Ignis!” diye bağırdı Aeris, sesi yankılanırken bir ok omzuna saplandı. Yere yığıldığı an, etrafını çevreleyen düşmanların gözlerinde zaferin parıltısını gördü. Ancak bir anda her şey değişti. Alevler karanlığı yuttuğunda, Ignis yanına gelmiş ve onu kalkan gibi korumuştu. “Hiçbir şey bitmedi,” diye fısıldadı genç adam, gözlerinde yanan öfkeyle. Gizli tutkular ve doğanın kontrol edilemeyen güçleriyle dolu bu hikaye, Aeris’i sadece hayatta kalmak için değil, elementlerin gerçek anlamını çözmek için de bir savaşa sürüklüyor. “Beni hafife alıyorsunuz,” dedi Aeris, etrafında dönen havanın gücüyle Volkan’a meydan okuyarak. “Ama Aeris her zaman bir yolunu bulur. Senin duvarlarını da aşacağım.” Entrikalar, aşk ve doğanın gücünün iç içe geçtiği bu hikayede, Aeris’in mücadelesine tanık olun. Sadece sarayın değil, elementlerin de sırlarını çözmeye hazır mısınız? ♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥ Bu benim ilk yazdığım hikayem oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen hatalarım varsa da beni uyarın. İyi okumalar♥

Birbirlerine ilk görüşte aşık olan Diana ve Hope, mükemmel giden bir ilişkiye adım atmışlardır. Ta ki Diana`nın hiç düşünmeden dilediği bir dilek tarafından hayatları alt üst olana kadar. Diana, bir sabah gözünü açtığında başka bir evrendedir, 1808 yılında, bir İngiltere Krallığı`nda. Onu hatırlamayan sevgilisini tekrardan kendine aşık etmeli ve kendi evrenine dönmelidir. Fakat işler çığırından çıktığında her şey için çok geç olacaktır. Aşklarını sınayan bu büyük sınavı geçmek için tüm benliğini ortaya koymaya hazırdır.

Raven ruhları gören 16 yaşında bir ergendir bir gün yeni okulunda iki kızın konuşmasına şahit olup tek olmadığını öğrenir

İyilik ve kötülük arasındaki kadim mücadele. Fedakarlık, aşk ve aidiyet...

Her Cuma 20:00`da Yeni bölüm

"ışığın ve karanlığın arasında" Biana 6 yaşındayken ailesini bir yangında kaybetmiş, alevlerden zarar görmeden hayatta kalmış bir kızdır. Ama yaşadığı acı yalnızca dış dünyadan değil, içindeki karanlıkla mücadeleden de kaynaklanmaktadır. Yıllarca çeşitli koruyucu ailelerle ve yetiştirme yurdunda hayatta kalmaya çalışmış, her seferinde yeni bir başlangıç yaparak yıkılmaktan kaçınmıştır. Fakat bir gün bilinçli ya da değil, içindeki karanlık güçler onu farklı bir dünyaya sürükler.. Biana`nın hayatı , bir ölümsüzün onu öldürmesi üzerine sonsuz bir değişime uğrar. Göklerin ötesinde hem meleklerin hem de şeytanların hüküm sürdüğü,farklı bir dünyaya adım atar. Burda biana`nın hem melek hem de şeytan taraflarının ortaya çıkacağı bir sınav başlar. İki güç ona doğru yolu seçmesi için mücadele ederken, biana bu dünyanın sırlarını keşfetmek ve bu ölümsüz dünyanın yalan ve entrikalarla dolu bir gerçekliğinde kendi benliğini bulmaya, iyi ile kötü arasındaki ince çizgideki yolculuğunu anlatan , zıtlıkların , gücün,sevginin ve ihanetin kol gezdiği dünyada biana`nın kim olduğunu bulma mücadelesini sürdüren bir hikayedir. Biana, bir karar vermek zorunda... Ama hangi yolu seçmeli? Meğerse her şey bir seçimden ibaretmiş...

Biz Cehhennem Yolcuları,cehhenneme gidiyoruz.Peki siz nereye gidiyorsunuz...

"Bir deneyin sonucu mu, yoksa bir başyapıt mı? Amari sıradan bir hayat yaşarken bir gün kaçırılır ve insanlık dışı deneylere maruz kalır. Vücudu değişirken zihni de geri dönülmez bir yola sürüklenir. Artık sadece hayatta kalmak değil, intikam almak zorundadır. Ancak gücün bir bedeli vardır ve Amari, düşmanları kadar dostlarına da güvenemeyeceğini çok geç öğrenecektir. Sadakat, ihanet ve geçmişin gölgeleri arasında bir savaş başlıyor. Amari’nin kim olduğu kadar, kim olmak istediği de bu savaşta şekillenecek."

Zamanın başlangıcında, evren daha yeni yeni oluşurken yeni bir evren var olmuştu. İsmi Void Evreni`ydi... Diğer dünyalardan farklı bir yerdi. İkiye ayrılıyordu Işık ve Gölge Ordusu. Bir taraf mükemmelin vücut bulmuş hali iken bir taraf kötülüğün tüy ürpertici derecede olduğuydu. Bu iki yeri ayıran bir araf vardı. Bütün diyarın güç kaynağı, yaşam enerjisi olan Bir yerdi orası. Void`in kalbi... Ve güçlerini Void`den alan Void muhafızlarının kendi çukuruna hapsettiği kötü korsan Gölge Ejder ile yaşadıkları husumeti dinlemek isteyenleri hikayeyi okumaya bekliyorum. *Kitap tamamen bana aittir! Herhangi bir telif hakkı ihlali sonucunda yasal işlem başlatılacaktır! Lütfen emeğe saygı gösterelim!* Anlaşıyınız için teşekkür ederim. Keyifli okumalar dilerim...

İki aydır uyuduğu her an kabusların esiri olmuştu kız. Uyuduğu her an istisnasız kabus görüyordu ve bu tek bir tane de değildi bazen iki bazen yirmi... Uyanması ise o kadar uzun sürüyordu ki. Kabusta olduğunu biliyor uyanmak için çırpınıyor ama kolay kolay uyanamıyordu. Uyanabildiği zaman da kan ter içinde oluyor ve istemsiz bir şekilde ağlıyor oluyordu. Bu durum artık kızın canını sıkmaya başlamıştı. Ama hala bu kabusların onun hayatını değiştireceğinden bir haberdi... --------------- *Kitap tamamen bana aittir! Herhangi bir telif hakkı ihlali sonucunda yasal işlem başlatılacaktır! Lütfen emeğe saygı gösterelim!* Anlaşıyınız için teşekkür ederim. Keyifli okumalar dilerim...

Hayatta kaç defa keşke demişsinizdir? Kaç defa keşke demiş olursanız olun onu değiştirebileceğiniz her fırsat önünüze gelir. Buna dahil olmayan tek şey, ölümdür. İşte Zeynep’te aynı böyleydi. Hayatta ki keşkeleri selamlarından çok, öyle ki tüm yaşamlarında dahil keşkelerin zincirleriyle boğulacağını düşünüyordu. Kendi ruhunun özelliklerimi tanısaydı aynı düşünebilir miydi? Her evrende aynı mıydı? Gelecekte nasıldı? Bu özelliğini keşfettiği zaman öğrenecekti. Asıl soruya dönerek size soruyorum; Hayatınızda kaç defa keşke dediniz?

Titanic dönemine ilgisi ve önemli buluşları ile döneminde büyük ün kazanan Mirel Sayer, Titanik dönemine ait olduğu düşünülen eski bir kutunun içerisinde bulduğu yüzüğü merakına yenik düşerek takar ve bir an bilincini kaybeder. Uyandığında ise bambaşka bir dönemde gözünü açar ve gözlemledikten sonra bu dönemin Titanik dönemi olduğunu anlar. Ona yardım eden ve Titanic`in kaptanı olan Victor Winslow ile kendi dönemine gitmesinin bir yolunu arar.

Aria`nın annesi Aria on yedi yaşında iken ortadan kaybolmuştu. Neredeydi? Ölmüş müydü yoksa yaşıyor muydu? Peki eğer öldüyse neden ölüsü bulunamamıştı? Aria bu soruların hepsinin cevabına ulaşmak için kardeşi Vincent ile bir yola çıktılar. Peki bu yolda başlarına neler gelecek? Annelerinin cansız bedenini mi bulacaklar yoksa ölmekten beter olmuş halini mi?