Bir kadın. Doğurmadan anne olan bir kadın. İhanete uğrayan, sevdiklerini kaybeden, terk edilen, hatalar yapan, düşen, kalkan, umutlanan, her umutlandığında tekrar parçalanan, sırlar saklayan... Eleena Eliott, ülkesinin çöküşüne ve bir zamanlar her şeyi olan büyünün yaşadığı topraklardan silinişine şahit olan bir kadın. Şimdi ise bunca yaşadığı şeye rağmen hepsini yanına alıp eski tanıdıklarla bir yolculuğa çıkmak zorunda. Bu yolculuğun neler getireceğini henüz hiç kimse bilmiyor. Sırların hala korunup korunmayacağı, sihrin gömülü olduğu yerden çıkıp çıkmayacağı bilinmezliğin en derin çukurunda. Gerçek olan tek bir şey var ki her özgürlüğün bir bedeli olduğu. Her anlamda... Dedim ya neler yaşanacağını kimse bilmiyor diye, hiçbir hikaye yaşanmadan öğrenilmez. Sizi bu hikayeye okumaya değil, yaşamaya davet ediyorum.

hem bir savaş hem de ruhsal bir kefaret yolculuğudur... “Gül ve Kılıç”, Rhovaleth adlı büyülü bir krallıkta, asil Vareth Hanesi’nin son varisi Lysera Vareth’in hikâyesini anlatır. Lysera, annesinin mezarından aldığı bir beyaz gülle başladığı yolculukta, halkının ve soyunun üzerine çöken kadim bir laneti ortadan kaldırmak için harekete geçer. Yüzyıllar önce Vareth Hanesi tarafından mühürlenen Kara Taç, yalnızca bu soydan gelen birinin kanıyla yeniden uyanabilir. Taç, sadece güç değil, zamanı ve gerçekliği çarpıtabilen bir büyüsel lanet taşıyordur. Krallık içten içe dağılırken, taht oyunları, ihanete varan entrikalar ve kayıp sadakatler Lysera’yı hem düşmanlarıyla hem de geçmişiyle yüzleşmeye zorlar. Lysera, sadık dostları Elarien (gölge muhafızı), Ilwen (büyücü) ve Brayen (eski düşman, yeni müttefik) ile birlikte, Buz Vadisi’nin ötesinde mühürlenmiş Kara Taç’ı yok etmek üzere yola çıkar. Ancak bu yolculuk sadece fiziksel değil, ruhsal bir sınavdır: çünkü Kara Taç, taşıdığı kişinin korkularını, geçmişteki hatalarını ve en derin arzularını silah olarak kullanır. Güller, kitap boyunca bir sembol olarak kullanılır.

Gizli krallık da her şey saman altından yürütülürdü.